29 Aralık 2010 Çarşamba

skandalll...

 ÖRTÜLÜ ÖDENEK SKANDALI
Mustafa Nevruz SINACI
            Geleneksel adı “tahsisatı mesture” olan “örtülü ödenek”, yerine göre “temsil giderleri” veya namı arpalığa çıkmış ‘fon’lar; Ne tuhaftır ki, sözde açık toplum, saydam devlet ve hukuk üstünlüğünü esas almış görünmemize rağmen elli yıldır takip, hesap ve denetim dışı!..
            Emsali en melânet diktatörlüklerde bile görülmemiş bir keyfilik, hadsiz-hesapsız israf, sorumsuz masraf ve Osmanlı Padişahlarına dâhi nasip olmamış bir saltanat sürüp gitmekte...
            Oysa elli yıl önce “son başvekil” Adnan Menderes, “örtülü ödenek”inin son kuruşuna kadar hesabını vermişti. O devirde zaten hesap, takip ve kontrol dışı her hangi bir tahsisat, fon veya gizli hesap yoktu. Şimdi “kurum” olarak muamma, denetim dışı olanlar bile var!..
Bunun neresi cumhuriyet?
Neresi demokrasi, adalet veya hukuk devleti?... Anlamak mümkün değil..
Adı, anlamı ve söylem biçimi her ne olursa olsun; Usul veya yasa gereği neden, nereye harcandığı açıklanamayan, belgeleri de (hesabı verilmeden) harcama sonrası imha edilen ve tümüyle makam sahibinin inisiyatifine tabii olan tahsisat (ödenek) olur mu hiç?..
Mutlak surette kamu yararı ve millet menfaatine olsa veya:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri, devletin milli güvenliği ve yüksek menfaatleri ile devlet itibarının gerekleri yönünde siyasi, sosyal ve kültürel alanlarda kullanılmak üzere” yasa hükmü konulmuş bulunsa bile..
TBMM’de ibra olunmadıkça hiçbir hesap yahut örtülü bir ödenek kapatılamaz..
Bu, kamu vicdanının emri, adalet, ahlâk ve hukuk gereğidir.
Amacı: Memleketimizi yurt içinde ve dışında çeşitli yönleriyle tanıtmakla görevli kuruluşların kaynaklarını artırmak, Türk kültür varlığının yayılmasını sağlamak” biçiminde açıklan, kendi kaynakları olan ve harcamaları Başbakanın onayı ile yapılan “Tanıtma Fonu” dâhil bütün fonlar Meclis ve Sayıştay denetimine alınmak olmak zorundadır. 
DEVLETİN EN TEMEL GÖREVİ “DENETİM” DİR.
Denetim dışı tahsisat, fon haksız israf, arpalık, peşkeş ve saadet zinciri demektir. 
Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923 – 1938 ve 1950 – 1960 dönemleri; Hindistan ve Rusya’dan gelen yardımlar dâhil, milletin ve Millet Meclisi’nin bilgisi dâhilindedir. Bu iki dönemin milletten saklısı-gizlisi yoktur.  Buna mukabil; 11 Kasım 1938 ilâ 13 Mayıs 1950 arası ve 27 Mayıs 1960 sonrası son derece karanlık, saklı, gizli, gizemli ve ayıplıdır..
Niçin acaba!..
Devlet arşivlerinde mevcut 1960/21 Esas ve 1960 tarihli dava dosyasına bakılırsa olay daha iyi anlaşılır!.. Orada karşınıza, Cumhuriyet’in gelmiş geçmiş en namuslu, dürüst, şerefli, onurlu, soylu ve sorumlu Başvekil’i çıkar. Demokrasi Şehidi Ali Adnan Menderes, emrindeki örtülü ödeneğin, on yılı kapsayan bütün belgelerini ibraz ederek melânet mahkemede alnının akı ile hesap vermiş;, Lâkin 1945’de, “devr-i sabık yaratmayacaksınız” şartıyla DP’ye kuruluş izni veren CHP (ve türevleri) 1938 -1950 döneminin hesabını vermeyi daima şiddetle men ederek kaçmış, hesap vermekten korkmuş ve kaçmışlardır.
HUKUK, AHLÂK VE DEMOKRASİNİN UTANCI
“Erdoğan'dan örtülü ödenek rekoru; 16 Aralık 2010 Perşembe, Gazeteler”
“Başbakanlık örtülü ödenek harcamaları 400 milyon liraya dayandı.
2003 yılında toplam 103 milyon lira olan örtülü ödenek harcaması, 2010 Aralık ayı başında 383.170. 247.- liraya yükseldi. TBMM’de Başbakanlık bütçesinin görüşmeleri sırasında Başbakan yardımcısı B. Arınç, 2010 yılında örtülü ödenek kapsamında 383.170.247 lira harcandığını söyledi. 2010 başında bütçeye sadece 230 bin lira, “örtülü ödenek” harcama kalemi konulmuştu. Yılsonunda gerçekleşen harcama ödeneğin çok üzerinde oldu. Yıl içinde fasıllar arasında ve tanıtma fonu gibi kaynaklardan aktarma yapılarak ödenek miktarı arttırılıyor. 2009 yılında örtülü ödenek harcamaları 341.971.042 liraya ulaştı. Buna göre 2003’de sadece 103 milyon TL olan örtülü ödenek harcaması, aradan geçen 8 yılda katlanarak bir rekor ve skandal düzeyine ulaştı.
Başbakanlık Örtülü Ödenek harcamaları son 8 yılda şöyle gerçekleşti:
Tahsis Edilen Kaynak:           Toplam Harcama    :
2003 yılı 175 bin TL             103 milyon 012 bin 740 TL
2004 yılı 174 bin TL             107 milyon 375 bin 284 TL
2005 yılı 200 bin TL             084 milyon 088 bin 668 TL
2006 yılı 200 bin TL             207 milyon 646 bin 000 TL
2007 yılı 220 bin TL             262 milyon 286 bin 521 TL
2008 yılı 220 bin TL             290 milyon 981 bin 700 TL
2009 yılı 230 bin TL             341 milyon 971 bin 042 TL
2010 yılı 230 bin TL             383 milyon 170 bin 247 TL
Kahrolası muhalefet, neden gizli celse istemez ve hesap sormaz acaba?..!...
HER MELÂNETİN SEBEBİ MUHALEFETTİR!..
Zira Mecliste vekili; memur veya parlâmenteri olsun veya olmasın, bütün kitle siyasi partileri hükümetleri izlemek; Her derece ve düzeyde fiil ve eylemlerini denetlemek, hesap sormak, kamu zararına olan haksız, hadsiz, hukuksuz ve hesapsız karar, sarf, tasarruf ve tüm işlemlerini iptal ettirmek zorundadırlar.
Bu amaçla siyasi polemik, propaganda ve dedikodu yolu değil; Doğrudan TBMM kürsüsü, soru ve gensoru önerge yolu kullanılmalı; Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyuruları yapılmalı ve Türk Milleti adına karar vermeye memur “bağımsız ve tarafsız” mahkemelere dava açılmalıdır. Bunları peş peşe ve sonuç alıncaya kadar yapmayan bir parti, siyasi değil ticari; 2820 Sayılı Kanun ve Anayasanın emrettiği kitle partisi değil, düpedüz şahıs ve sulta partisidir. Ki, bu ve benzeri antidemokratik kurumlar, şu gelinen noktanın suçlusu, insan hakları, adalet ve hukuku yüz karasıdırlar.
GALİP BARAN “BU KONUDA” NE DİYOR?..      
“….bunu  (mevcut parti, sulta ve parlâmenterlerin örtülü ödenek hesabı sormamasının nedenini) bilmeyecek ne var sayın SINACI. Hesapta bir gün iktidar olmak varsa, aynı kaynak ve olanaktan yararlanmak söz  konusuysa, binilecek dalı kesmek ne mümkün!.. İşte ’Burası Türkiye’ ve insan bencil bir varlık... Bu duruma  şaşıranlara ben şaşıyorum. Devam edersen, şaşırmamayı sen de öğrenirsin. Galip BARAN"
EVRENSEL İNSAN
“(…) Onun için, “her insanın vicdanının sesini dinlemesi çok önemlidir. 
O vicdan sesi sonunda (…) toplumun vicdan sesi haline gelir ki, bizim ülkemizin en büyük sıkıntısı budur. Bizim halkımız vicdan sesini dinlemek istemiyor çünkü çok materyalist olmuş durumda. Çok Bencil (beyinsiz, aklı kıt, imansız, onursuz ve sorumsuz) bir milletiz biz.  Dolayısıyla, (…), vicdan sesini savunan, vicdanının ifadelerini ortaya koyan varlıklara çok ihtiyacımız var. Bu memleketin; bilim adamından, ekonomistten, iyi siyaset adamından ziyade, vicdanının sesini çekinmeden ortaya koyabilen, gerçekten yürekli, gerçekten sevebilen insanlara ihtiyacı var. Bizim para, bilgi, şöhret, sandalye severlere değil, birtakım menfaatler uğruna “üç maymunlar”ı oynayan insanlara değil, tam tersine vicdan sesini ifade etmeye çalışan, seven, uyum sağlayan, ortak alan kurabilen insanlara ihtiyacımız var.
Bizim asıl sıkıntımız buradadır.” (*)
Adam gibi adamlardan, namuslu-dürüst, onurlu ve sorumlu insanlardan müteşekkil bir muhalefet ile gerçekten “millet adına” iş gören savcı, mahkeme ve yargıçlar olsa; Memlekette bu kadar saklılık, gizlilik, adaletsizlik, haksızlık, hukuksuzluk, yolsuzluk ve iki resmi dil talep edebilecek kadar soysuzluk olur mu idi acaba?..
Elbette olmazdı.
Öyle ise “ey muhalefet: ya görevini yap, ya da sahneyi siyaset-i bırak”
Defol git, hangi cehenneme gideceksen..
Yeter ki sahneyi siyasete “onurlu ve sorumlu, dürüst” insanlar gelsin!.. 
(*) “Evrensel İnsan”, Ergün Arıkdal, s. 222, Galip Baran-Bilinç Üniversitesi)

Akaryakıt da Zaaf, Soygun ya da Vurgun!..
Mustafa Nevruz SINACI
 2010 yılı 27 Aralık tarihi itibarıyla;
Bir varil ham petrol’ün alış fiyatı maksimum: 85 dolar = 127.50 TL
Bir varil (%1+-) 159 litre ham petrol alıyor,
Yani: 127.50.-TL : 159 lt = 0.80 kuruş/litre; CİF ithal maliyeti. 
BENZİN’in rafineri çıkış fiyatı: 0.93 -94 kuruş civarında.
Bir lira bile değil!.. 
MAZOT (motorin)’in rafineri çıkış fiyatı: 0.90 kuruş.
Bu, çıkış/piyasaya arz-satış fiyatına rafineri kârı dâhildir.
Şu hale nazaran, görünen “rafineri kârı” % 10-15 arası olsa gerek!..
Ancak bu bilgiler “örtülü ödenek sırrı” gibi saklanıyor…
Tıpkı Doğalgaz ithalinde olduğu gibi…
Buna rağmen, hiçbir bilgi meçhul değil, her şey ortalıkta.
Eğrisi-doğrusu, masumu-maksatlısı bütün bilgiler aslında ortada..
Wixileaks, Lockheed ve diğer skandallar gibi…
VAHİM OLAN MESELE NE?..
Türkiye, dünyadaki petrol piyasasına kıyasla pompa fiyatlarında ve akaryakıttan alınan vergilerde 2 adet dünya rekoruna sahip. Benzinin rafineri çıkış fiyatı ile satış fiyatı arasında fahiş farklar var. Rafineri çıkış fiyatı ile satış fiyatı arasında 3-4 kata varan artışlar var.
Benzin ve motorinin rafineri çıkış fiyatları ile satış fiyatları karşılaştırıldığında aradaki fahiş fark gün yüzüne çıkıyor. Ülkemizde benzin’in rafineri çıkış fiyatı 0,93 kuruş, motorin’in rafineri çıkış fiyatı da 0,90 kuruş olarak gerçekleşiyor.
Yani: 1 litre benzin rafineriden 0,93 kuruşa çıktıktan sonra yüzde 403 – 425 artışla 3.75,- 3.80,- 4.00 liraya varan “insanlık, din-iman, akıl ve mantık” dışı bir zalimlik, alçaklık, duyarsızlık, arsızlık, onursuzluk ve sorumsuzlukla satılıyor.
Bir litre mazot rafineriden 0,90 kuruşa çıkıyor % 351 artışla 3.30,- 3.32., kırsal motorin ise 3.16,- 3.18 liradan, aynı mezalim anlayışla satılıyor.
22 ay öncesi ile kıyaslandığında, ithalât ve rafineri fiyatları daha düşük durumda ama pompa da tam tersi durum hâkim!
Bu akılsızlık, adaletsizlik ve hukuksuzluk anlaşılır gibi değil!..
Üstelik dünyanın petrol denizi Türkiye’nin yanı başında…
Bazı Avrupa ve Uzakdoğu gibi binlerce km den petrol ithal eden bir ülke değiliz.
VERGİ SKANDALI
            Akaryakıt ürünlerinde vergilere bakıldığında bir başka dünya rekoru karşımıza çıkıyor.
Benzinde rafineri çıkış fiyatına uygulanan vergi oranı ortalama yüzde 266 iken mazot da bu oran yüzde 188. Şu tabloyu lütfen dikkatle inceleyiniz:
Benzin rafineri çıkış   : 0,93 TL, Pompa fiyatı 3,75 TL, Fark +% 403
Motorin rafineri çıkış : 0,94 TL, Pompa fiyatı 3,30 TL, Fark +% 351
Kırsal motorin              : 0,93 TL, Pompa fiyatı 3,16 TL, Fark +% 339
Türkiye ithal ettiği ham petrolü rafinerilerinde işliyor. Fakat işlenen benzinin ancak
yarısı iç piyasada tüketilebiliyor. İhtiyaç fazlası petrol yurtdışına ihraç edilirken litresi 0,93 kuruştan satılıyor. Yani Türkiye’de pompada 3,75 – 4.00 TL olan benzin yurt dışına 0,93 kuruşa depolara doldurulmaya ve kullanıma hazır olarak satılıyor. Bu kadar hayati, sinerjik etki içeren ve stratejik bir üründe vatana ihanet gibi bir şey bu…
            DURUM!...
            23 Aralık 2010 tarihinde geçerli fiyat ve döviz kurları bazında yapılan hesaplamalara göre, Türkiye, 28 Avrupa ülkesi içinde ve dünyada benzin ve motorini en pahalı (fahiş fiyata) satan tek ülke.. Bu, idare ile iştigal eden eşhas, parti veya siyasi mekanizma yönünden büyük bir utanmazlık, aymazlık, onursuzluk ve sorumsuzluk olarak değerlendirilebilir. Aksi takdirde bu unsurların, idare kudretinden aciz yahut emir kulu veyahut kolaycı olduklarını düşünmekte mümkün… Her iki halde de halka yapılan bir eziyet, işkence ve zulümdür.
İnsanı içten içe ve alenen kahreden bir başka meselede,  aptal yerine konularak, alay konusu yapılma girişimleridir.
Örneğin, adının başında Prof. Dr gibi akademik ve karizmatik unvanlar taşıyan, kimlik-kişilik, onur ve erdem yoksunu bir insanlık düşmanı piyon ekranlara çıkartılıp, “Türkiye'deki benzin fiyatı 1,9 euro düzeyinde bulunurken, 1 litre benzinden alınan ÖTV ve KDV 1,2 euro ulaşıyor. ÖTV ve KDV, satış fiyatının da yüzde 66,8'ini oluşturuyor” biçimi yalanlar söyleyebiliyor, bu işin arkasında oynanan kara-kirli ve menfur oyunları pekalâ savunabiliyor.
Ne kadar alçakça ve küstahça değil mi?..
            Oysa bütün dünya biliyor ki, bu işin arkasında haksız “fahiş” kazanç, ahlâksız edinim, kaçakçılık, potansiyel oy’a tahvil babında yatırım, yandaş medya, yoldaş dernek, sırdaş vakıf ve sair partizanlara kaynak aktarma, kaynak yaratma; Kanunla tayin, tertip, idame ve ikamesi  kabil olmayan bazı “saklı-gizli” işlerin finanse edilmediği ne malum!..
            Bir de “akaryakıt kaçakçılığının” milyar dolarlara varan hacmi hesaba katılırsa!..
            Belki mesele anlaşılır. Lâkin bu pahalılık zulmünün sebebi anlaşılamaz.. 
            MUHALEFET NE İŞ YAPAR?
            Bütün bu soygun, vurgun karşısında niçin muhalefet suspus?
            Başta Akaryakıt, Doğalgaz, Telefon, Elektrik, Su, Et, Süt vb. gibi “temel girdi” ve hayati ürünlerin “dünyanın en pahalı fiyatına” satılmasına ve “soygun-vurgun” kapısı olarak kullanılmasına muhalefet partileri niçin sessiz, yaptırımsız, ilgisiz ve kayıtsız?..
            NEDEN HERHALDE BU OLSA GEREK:
GALİP BARAN “BU KONUDA” NE DİYOR?..     
“….bunu  (mevcut parti, sulta ve parlâmenterlerin fahiş kâr ve pahalılığın hesabını sormamasının nedenini) bilmeyecek ne var sayın SINACI. Hesapta bir gün iktidar olmak varsa, aynı kaynak ve olanaktan yararlanmak söz  konusuysa, binilecek dalı kesmek ne mümkün!.. İşte ’Burası Türkiye’ ve insan bencil bir varlık... Bu duruma  şaşıranlara ben şaşıyorum. Devam edersen, şaşırmamayı sen de öğrenirsin. Galip BARAN"
EVRENSEL İNSAN
“(…) Onun için, “her insanın vicdanının sesini dinlemesi çok önemlidir. 
O vicdan sesi sonunda (…) toplumun vicdan sesi haline gelir ki, bizim ülkemizin en büyük sıkıntısı budur. Bizim halkımız vicdan sesini dinlemek istemiyor çünkü çok materyalist olmuş durumda. Çok Bencil (beyinsiz, aklı kıt, imansız, onursuz ve sorumsuz) bir milletiz biz.  Dolayısıyla, (…), vicdan sesini savunan, vicdanının ifadelerini ortaya koyan varlıklara çok ihtiyacımız var. Bu memleketin; bilim adamından, ekonomistten, iyi siyaset adamından ziyade, vicdanının sesini çekinmeden ortaya koyabilen, gerçekten yürekli, gerçekten sevebilen insanlara ihtiyacı var. Bizim para, bilgi, şöhret, sandalye severlere değil, birtakım menfaatler uğruna “üç maymunlar”ı oynayan insanlara değil, tam tersine vicdan sesini ifade etmeye çalışan, seven, uyum sağlayan, ortak alan kurabilen insanlara ihtiyacımız var.
Bizim asıl sıkıntımız buradadır.” (*)
Adam gibi adamlardan, namuslu-dürüst, onurlu ve sorumlu insanlardan müteşekkil bir muhalefet ile gerçekten “millet adına” iş gören savcı, mahkeme ve yargıçlar olsa; Memlekette bu kadar saklılık, gizlilik, adaletsizlik, haksızlık, hukuksuzluk, yolsuzluk ve iki resmi dil talep edebilecek kadar soysuzluk olur mu idi acaba?..
Elbette olmazdı.
Öyle ise “ey muhalefet: ya görevini yap, ya da sahneyi siyaset-i bırak”
Defol git, hangi cehenneme gideceksen..
Yeter ki sahneyi siyasete “onurlu ve sorumlu, dürüst” insanlar gelsin!.. 
(*) “Evrensel İnsan”, Ergün Arıkdal, s. 222, Galip Baran-Bilinç Üniversitesi)
           DİKKAT!.. İletişim için :: e.POSTA :: gercek.demokrat@hotmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder