17 Eylül 2013 Salı

III. TÜRK DÜNYASI BİLİM KÜLTÜR ŞÖLENİ

III. ULUSLARARASI “TÜRK DÜNYASI BİLİM KÜLTÜR ŞÖLENİ”,
14 – 15 EYLÜL 2013, AFYONKARAHİSAR
A.DAVET
"Türk Dünyası Şöleni'ne herkesi bekliyoruz"
Türk Dünyası, geleneksel "Türk Dünyası Bilim Kültür Şöleni" etkinlikleriyle yine Afyon'da buluşuyor.
Hasan Korkmazcan (Türk Parlâmenterler Birliği Onursal Başkanı ve 14.15.19.20. Dönem Denizli Milletvekili), Prof. Dr. Mustafa Kafalı, Prof. Dr. Sevgi Kafalı, Pof. Dr. Hanım Halilova (Ebulfeyz Elçibey'in Danışmanı), Julıia David (Ressam-Macaristan), Issak Balazs (Sekel Konsey Başkanı), Csiki Sandor (Sekel Konsey Başkanı), Işık Ahmet (Dostluk, Eşitlik, Barış Partisi Onursal Bşk.), Özcan Pehlivanoğlu (Rumeli Balkan Türkleri Federasyonu Başkanı), İsmail Cengiz (Doğu Türkistan'ın Sürgündeki Başbakanı), Abdullah Buksur (Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği kurucu Başkanı, İHAF genel sekreteri), Arif Bütüç (Kosova – Mamuşa Belediye Başkanı), Mahmut Kasapoğlu (Irak Türkmenleri Kültür ve Yardımlaşma Der. Ankara Şube Başkanı), Güllü Karanfil (Gagavuz Türkü), Abdülhaluk Çay (Dış Türklerden Sorumlu Eski Devlet Bakanı), Prof. Dr. İlber Ortaylı (Topkapı Sarayı Genel Müdürü ), Sadi Somuncuoğlu (Eski Devlet Bakanı), Aykut Edibali (Şeyh Edabali'nin torunu – Millet Partisi Genel Başkanı), Prof. Dr. Batur Norboy (Kazakistan Özbek Üniversitesi Pedagoji Bölümü eski Dekanı ) katılacaktır. Panelde bilim ve sanat insanları Türk Dünyası'nın dünü ve bugünü konusundaki görüş ve düşüncelerini anlatan konuşmalar yapacaklar. Bu önemli bilim ve sanat insanlarının katılacağı panelimize tüm hemşerilerimizi bekliyoruz" şeklinde değerlendirmede bulundu.
Etkinliğe katılım ve katkıda bulunmak isteyen herkesi beklediklerini ifade eden Altıntaş, "Şölenimizin düzenleneceği Pazar günü sabah saatlerinden itibaren Anıt Park önünden şölen alanına servisler kaldırılacaktır. Ayrıca ilimizde bulunan sivil toplum kuruluşlarından da destek bekliyoruz. Bu önemli etkinlik ilimize ve Türk Dünyası'na hayırlı olsun" dedi.
10 Eylül 2013, Salı
*
B.HABER
Afyonkarahisar'da Türk Dünyası Bilim Kültür Şöleni
Afyonkarahisar'da bu yıl 3'ncüsü düzenlenen Türk Dünyası Bilim Kültür Şöleni, 6 Türk Cumhuriyeti ve 41 kentten Yörük, Türkmen ve Türk boyları temsilcilerinin katılımıyla yapıldı.
Afyonkarahisar'da bu yıl 3'ncüsü düzenlenen Türk Dünyası Bilim Kültür Şöleni, 6 Türk Cumhuriyeti ve 41 kentten Yörük, Türkmen ve Türk boyları temsilcilerinin katılımıyla yapıldı. Farklı kültürlerin birbirinden güzel renklerinin bir araya geldiği şölende sergilenen halk oyunları gösterileri beğenildi.
Afyonkarahisar 26 Ağustos Tabiat Parkı'nda gerçekleştirilen şölene yüzlerce kişi katıldı. Afyonkarahisar Oğuzboyu Yörükler Türkmenler Derneği organizasyonunda yapılan şölene Kırım, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kerkük gibi bölgelerden halk oyunları ekipleri ve sanatçılar katıldı. Misafirlerin kurulan geleneksel kıl çadırlarında ağırlandığı şölende genç, yaşlı ve kadın, erkek bütün katılımcılar çalınan müzikler eşliğinde kendi yörelerine ve kültürlerine ait oyunları oynayarak gönüllerince eğlendi.
Şölenle ilgili bir açıklama:
Şölenle ilgili bir açıklama yapan Afyonkarahisar Oğuzboyu Yörükler Türkmenler Derneği Başkanı Şakir Altıntaş, şöleni yapmalarında amacın, Türk tarihinde en az Çanakkale kadar önemli bir yere sahip olan Afyonkarahisar'ın tanıtımına destek sağlamak olduğunu kaydetti.
Altıntaş, Afyon'un Cumhuriyet'in kazanıldığı topraklar olduğunu belirterek şöyle konuştu: "Bu yüzden Türk Dünyası Bilim ve Kültür Şölenini burada kutlamaya karar verdik. Bunu yurt dışındaki Türk Cumhuriyetlerine de söyledik, onlarda olumlu karşıladılar ve bu şöleni böylece düzenlemiş olduk. Şuan burada 6 Türk Cumhuriyeti'nin sanatçısı ve halk oyunları ekipleri var. Türkiye'den de 41 kentten katılım var."
Gerçekleştirilen şölenin bir gün süreceği ve bugün akşam saatlerinde sona ereceği kaydedildi. Şenliğe ayrıca Millet Partisi Genel Başkanı Aykut Edibali de katıldı. – 15 Eylül 2013,
AFYONKARAHİSAR
*
C.SONUÇ BİLDİRİSİ
Türk’e ihanet eden bedelini ödeyecek!
Afyonkarahisar’da çok sayıda vatansever aydının katılımıyla düzenlenen Türk Dünyası Kurultayı’nın sonuç bildirgesinde, “Türkiye Cumhuriyeti’ne savaş kaybetmiş bir devlet, Türk milletine de kayıtsız şartsız teslim olmuş bir millet muamelesi yapılamaz. Bu z
Türk Dünyası Kurultayı’nın Afyonkarahisar’da gerçekleştirdiği iki günlük toplantının ardından hazırlanan sonuç bildirgesinde, “Türkiye Cumhuriyeti’ne savaş kaybetmiş bir devlet, Türk Milleti’ne kayıtsız şartsız teslim olmuş bir millet muamelesi yapılamaz. Bu zihniyette olanlara ihanetlerinin bedeli mutlaka ödettirilecektir” denildi.
Bildirgede şu hususlara dikkat çekildi:
Çıkarcı cepheler
* “Türk Dünyası geçen yüzyılda insanlık dramları arasında iki mutluluğu da yaşamıştır. Birincisi, 1920’lerde bütün mazlum dünyaya bağımsızlık ateşi yakan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün başkomutanlığındaki Büyük Zafer’dir. İkincisi, 1990’larda Batı Türkistan Türkleri’nin bağımsızlıklarına kavuşarak yeniden tarih sahnesine çıkmasıdır. BöyleceTürkler, binlerce yıldır anıtlar, yazıtlar ve şaheserlerle üç okyanus arasında yazdıkları destanlara ve yüksek medeniyete yenilerini eklemek sorumluluğunu tekrar yüklenmiştir. Türk Dünyası değerler dünyasıdır. Yaşadıklarını ve yaptıklarını değerlere dayalı olarak yaşayan ve yapanların adıdır Türk Milleti. Günümüzde sömürgeci açgözlülüğünün çıkarcı cephesi ile değerlere dayalı insanlığın mücadelesi, dünyanın ve insanlığın geleceğini tehdit edecek boyutlara ulaşmıştır. Bu mücadelede Türk Dünyası’nın safı bellidir. Yalnız gurur duyulacak işler yapmaya adanmış ve tarih boyunca yaptıklarıyla insanlık onurunu yükseltmiş bir milletin mensupları, bağlandıkları değerleri ve fazilet kurallarını kurumlaştırarak gelecek yolculuğuna devam edecektir. Bu küresel yolculuğun son haritası iki büyük Türk tarafından çizilmiştir: Gaspıralı İsmail ve Atatürk: “Dilde, fikirde, işte birlik” ve “Yurtta sulh, cihanda sulh.”
Bütünlüğümüze saldırı
* Türkiye Cumhuriyeti ikinci dünya savaşından sonra dünya Türklüğüne yapılan saldırıların hedefi olmuştur. Önce EOKA ile Kıbrıs Türklüğü, ASALA ile Türk temsilcilikleri, son olarak PKK ile ülke ve millet bütünlüğümüz saldırıya uğramıştır. Sömürgeciliğin kirli emellerine maşa olan bu insanlık dışı terör çeteleri günümüzde de Türk Milleti’nin insanlığa sunduğu değerlere saldırılarını sürdürmektedir. Sömürgeciler ve uzantıları zaman zaman yılgınlığa düşmüş, ihanet bağımlısı yapılmış, aidiyet krizine tutulmuş kişi ve kurumların işbirliğinden yararlanmaktadır. Bunların oluşturduğu koalisyonlar Türk Dünyası’na ve Türkiye Cumhuriyeti’ne de kayıplar verdirmektedir. Kurultayımız açıkça ilan etmektedir ki, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını, Türkiye Cumhuriyeti anayasasını ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin milli-üniter yapısını bozacak her türlü uygulama yok hükmündedir. Türk Milleti hukuk dışı yollarla yürütülen süreçlerin hesabını sormaya, kayıpları tazmin ettirmeye ve sorumluların ihanetini ödetmeye her zaman muktedir olmuştur ve gelecekte de olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti’ne savaş kaybetmiş bir devlet, Türk Milleti’ne kayıtsız şartsız teslim olmuş bir millet muamelesi yapılamaz. Bu zihniyette olanlara ihanetlerinin bedeli mutlaka ödettirilecektir.
* Kurultayımız çalışmalarını bir program dahilinde bütün Türk Dünyası’nda, İslam aleminde ve insanlık değerlerine bağlı bütün halklar arasında kurumlaşarak sürdürecektir.
* Türk Dünyası’nda mevcut olan tarihi eserlerden 35 bin kadarının yok edildiği dikkate alınarak kalanlarının korunmasına büyük bir hassasiyet gösterilmelidir. Yine soydaşlarımızın manevi kültürlerini güçlendirecek ve yaşatacak politikalara önem verilmelidir.
* Türk Dünyası davasının sürdürülmesinin Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünün güçlendirilmesine bağlı olduğunu düşünüyoruz. Bu sebeple Türk milli varlığına yönelik ırkçı ve bölücü tehdit ve tehlikelere karşı kesin sonuç alıcı tedbirlere acilen başvurulmalıdır.
* Bu hedefleri gerçekleştirebilmek için Türk Dünyası’nın birlik ve bütünlük içinde bulunmasına hayati derecede ihtiyaç olduğuna inanmaktayız. Bu inancı taşıyanların büyük bir sorumlulukla karşı karşıya oldukları açıktır. Gelecek kurultaya bu temel amaca göre belli bölgeler ve belli sektörler için önerilen ekli hususlarda teknik raporların hazırlanarak gelinmesi uygun bulunmuştur.
Panele kimler katıldı?
Oğuz Boyu Yörükler ve Türkmenler Derneği, Türk dünyasının önde gelen isimlerini bir araya getirdi.
Afyonkarahisar’da gerçekleştirilen geleneksel “Türk Dünyası Bilim Kültür Şöleni” etkinliklerine şu isimler katıldı: Hasan Korkmazcan (Türk Parlâmenterler Birliği Onursal Başkanı ve 14.15.19.20. Dönem Denizli Milletvekili), Prof. Dr. Mustafa Kafalı, Sevgi Kafalı, Pof. Dr. Hanım Halilova (Ebulfeyz Elçibey’in Danışmanı), Julıia David (Ressam-Macaristan), Issak Balazs (Sekel Konsey Başkanı), Csiki Sandor (Sekel Konsey Başkanı), Işık Ahmet (Dostluk, Eşitlik, Barış Partisi Onursal Bşk.), Özcan Pehlivanoğlu (Rumeli Balkan Türkleri Federasyonu Başkanı), İsmail Cengiz (Doğu Türkistan’nın Sürgündeki Başbakanı), Abdullah Buksur (Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği kurucu Başkanı, İHAF genel sekreteri), Arif Bütüç (Kosova -Mamuşa Belediye Başkanı), Mahmut Kasapoğlu (Irak Türkmenleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Ankara Şube Başkanı), Güllü Karanfil (Gagavuz Türkü), Abdülhaluk Çay (Dış Türklerden Sorumlu Eski Devlet Bakanı), Prof. Dr. İlber Ortaylı (Tarihçi ), Sadi Somuncuoğlu (Eski Devlet Bakanı), Aykut Edibali (Şeyh Edabali’nin torunu - Millet Partisi Genel Başkanı), Prof. Dr. Batur Norboy (Kazakistan Özbek Üniversitesi Pedagoji Bölümü eski Dekanı). 16 Eylül 2013 - YeniÇağ,
*
BİR HATIRLATMA!..
Hasan Korkmazcan'ın Kırıkkale konuşmasının tam metni (*)
Başkent Ankara Meclisi'nin Kırıkkale'de düzenlediği toplantıda bir konuşma yapan Türk Parlamenterler Birliği Onursal Başkanı-Başkent Ankara Meclisi Kurucular Kurulu Üyesi Hasan Korkmazcan hem kuruluşla ilgili bilgi verdi, hem de günün gündemini değerlendirdi. Korkmazcan'ın konuşmasının tam metnini sunuyoruz.
Bugün Ankara ve Kırıkkale buluşması aslında bir ayrılığın giderilmesi amacını taşımamaktır. Kırıkkale Ankara bizim gönlümüzde her zaman bir bütündür. Başkent Ankara düşüncesi, felsefesi, değerleri neleri ihtiva ediyorsa bu Kırıkkale için de mevcuttur.
Ben hayatımın 44 yılını Ankara'da geçirdim. Seçim bölgem Denizli'den daha çok Ankara'da bulundum ama aynı zamanda Kırıkkaleliyim. 
Çünkü Kırıkkale'de hemen hemen gitmediğim kasaba, faaliyetlerine katılmadığım belde yoktur.
1976 yılında benim düğünüme Kırıkkale'den bir folklor ekibi katılmıştı Erdoğan Çatalok'un organizasyonuyla. Yani Denizli'den zeybek ekipleri vardı ama Kırıkkaleli seymenler de vardı. Onun için her birimiz biraz hafızamızı zorlarsak herkesin Ankara Kırıkkale birlikteliğiyle ilgili hatıraları mevcuttur.
ANKARA, TÜRKİYE VE TÜRK DÜNYASI
Türkiye'ye dışarıdan bakınca, dünyadan bakınca Ankara neyi ifade ediyor o konudaki gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
1970 yılında Vietnam'a gitmiştik bir parlamento heyeti olarak. Vietnam'da o zaman iç savaş vardı. Bir vilayette bizi misafir ettiler. Tabi iç savaş dolayısıyla kaldığımız otelin etrafında bizleri korumak üzere tanklar vardı. Orada bir generalle tanışmıştık. O General Ankara'nın önemini özellikle Kurtuluş Savaşı'nda Fransa'ya karşı verdikleri mücadelenin kendi mücadeleleri için verdiği ilhamı gece boyunca bize anlattı.
Jöntürkler'den itibaren Osmanlı döneminin emperyalizmle mücadelesini ve Atatürk'ün öncülüğünde yapılmış olan Kuvay-i Milliye ve Milli Mücadele hareketini teferruatıyla bilen bir generale biz Asya'nın en uzak yerinde rastlamıştık. Bir başka tesadüf 1975 yılında Londra'da otelde gece nöbeti tutan bir delikanlıyla sohbet ediyordum.
Bana soyadının Ankara olduğunu söyledi. Bu çocuk Taylandlı, İngiltere'de tahsil yapıyor ve aynı zamanda çalışıyor. Şaşırdım, inanmadığımı görünce nüfus kağıdını çıkarttı. Dedesinin Fransızlarla mücadele eden bir direnişçi olduğunu, Mustafa Kemal'in yaptığı mücadelede hep Ankara ordularının zafer haberleri çıkarken soyadını Ankara olarak aldığını söyledi.
ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇILARININ BAŞKENTİ
Demek ki Ankara sadece Türkiye'nin başkenti değil özgürlük savaşçısı bütün insanların başkentidir.
Ankara aynı zamanda yabancı güçlere boyun eğmeyen, yabancı güçlerle mücadeleyi insanlık onuru sayan bütün insanların başkenti ve sembolüdür.
Filistin eski devlet başkanı Yaser Arafat da bir vatan toprağına sahip olabilme mücadelesinde Ankara'dan ilham aldıklarını ifade etmişti.
Son zamanlarda birtakım tartışmalar yapılıyor.
Ankara'nın başkentliğini tartışmaya kalkışanlar var, Türk bayrağını tartışmaya kalkışanlar var, Türk milleti kavramını tartışmaya kalkışanlar var. Bu kavramların tartışılması bir fikir özgürlüğüyle ilgili değildir. Bu kavramları tartışabilmek için Türkiye'nin bir savaşa girip ve bu savaşta mağlup kayıtsız şartsız teslim olması lazım.
Türkiye böyle bir durum içinde değil. Kayıtsız şartsız teslim olduğu dönemlerde dahi bu kavramları tartıştırmamış biz toplumuz biz.
Dünyada İkinci Dünya Savaşı yapıldı. Üç ülke kayıtsız şartsız teslim oldu: Almanya, İtalya, Japonya. Bu ülkelerin işgal güçleri komutanları tarafından yazılmış olan anayasalarına bakın. O anayasalarda ne Alman milleti tartışılmıştır ne Japon milleti ne de İtalyan milleti. Aslında bir devletin, bir milletin, bir halkın 76 milyonluk toplum biz tarihimizden memnun değiliz değiştirmek istiyoruz deseler bile bunu yapmaya yetkileri yoktur.
Tarihi gerçeklerden kopuk bir siyasal düzenleme yapılamaz.
Tarih “1000 yıldan beri bu topraklarda Türk milleti egemendir” diyor.
Dünyadaki bütün kütüphanelere bakılsın Selçuklu, Osmanlı, cumhuriyet olarak birbirine eklenmiş olan devlet Türk Devleti'dir. Burada yaşayan insanların adına da siyasi olarak, hukuki olarak Türk Milleti denilir. Türk milleti şemsiyesini bayrağımızla simgelenen bu şemsiyeyi bu topraklardan kaldırırsak altından Bizans çıkar. Hiç başka bir şey çıkmaz. Ne Türkmen ne Oğuz ne Kayı boyu ne Kürt ne Çerkez hiç biri çıkmaz Bizans çıkar. Çünkü burada Bizans egemenliği vardı. O egemenliği Alparslan aldı.
ALPARSLAN VE DİYOJEN
Alparslan'ın yakaladığı, temsil ettiği milli şuur insanlık yüceliği dünyanın bugünkü süper güçlerinde var mı? Alparslan 1071'de Malazgirt'te Diyojen'i adeta yalvarırcasına savaştan caydırmak istedi ama Diyojen çarpışma konusunda ısrar etti. Çarpışmanın sonunda Diyojen mağlup oldu ve esir düştü. Alparslan Diyojen'in hayatına kıymadı, köle yapabilirdi yapmadı, bir yerlere kapatabilirdi onu da yapmadı ve serbest bıraktı.
Böyle bir devlet şimdi dünyada var mı?
Herhangi bir zavallı adamı yakalıyorlar. Yıllarca kovalıyorlar. Ondan sonra cenaze töreni bile yaptırmadan denize atıyorlar. Kim olursa olsun hangi suçu işlemiş olursa olsun bir insanın ölüsüne eza cefa yapılmaz.
Bunu demokrasi, insan hakları savunucusu milletler yapıyor.
Buna ses çıkarmayanların hepsini de suç ortağı yapıyorlar.
Bize gelecek sene 1915 yılını soykırım diye sormaya kalkacaklar.
Beş milyon Rumeli'de kırılmış Müslüman daha yüz yıl olmadı onların hesabını verdikleri gündeme getirdikleri yok. Olmamış bir şeyi zorla Türkiye'ye kabul ettirmek istiyorlar. Soykırım yapan bir millet Alparslan'ın insanlık değerleriyle hala övünür mü? Bizim milletimize ırkçılık yapıyor demek bir iftiradır.
Bazı kişiler batıdan aşılanmış bir virüsle Hitler ırkçılığına benzer şekilde insanların soyunu, kökenini tartışma konusu yapıyorlar. Bunlar bizim milli kültürümüz içinde yok. Biz insanları sadece ülkeye hizmetleri oranında kamu alanında değerlendiririz. Onun ötesinde ayrım yapmayız.
TARİHİMİZ İFTİHARLARLA DOLUDUR
Ülkeye hizmet edebilecek kişileri de bir tarafta Bosna-Hersek'ten bir tarafta Cezayir'den bir tarafta Horasan'dan toplar getiririz. Onlara aynı dava uğrunda dünyaya medeniyet örneği olarak gösterir istihdam ederiz. Tarihimiz iftiharlarla doludur.
Bizim 32 bin tarihi eserimizi, kültür eserimizi son 150 yıl içinde ortadan kaldırdılar. Bunların dört biri Yunanistan, Bulgaristan, Macaristan ve Sırbistan'da…
Şu an içinde bulunduğumuz polis evinden çok daha büyük külliyelerimiz sadece Osmanlı eseri diye ortadan kaldırıldı. Biz de böyle bir şey yok. Ben geçen hafta Aydın, Denizli, Muğla illerinde dolaştım. Oralarda dedelerimizin bekçiliğini yaptığı Roma eserleri, Afrodisias'a gittik Alman mimarlar vardı onlar gezdiler gördüler. Biz çocukluğumuzda o eserlerin etrafında kuzu otlatırdık. Hala ayakta duruyor. Türkiye'de bir şey yıkılmışsa yani Osmanlı'nın hâkim olduğu coğrafyada bir şey yıkılmışsa hayat şartları dolayısıyla, depremler dolayısıyla olmuştur. Maddi ve manevi ne kadar değer varsa biz onların hepsini sahiplendik, hepsini bünyemizde yaşatıyoruz ve yaşatmaya devam edeceğiz.
(*) KIRIKKALE: 10 Nisan 2013

13 Eylül 2013 Cuma

Prof. Dr. İsa KAYACAN

Menderes  ve dönemlerine ait yayınların
pek çoğu gerçeği  yansıtmıyor
Özel televizyonlarımızın pek çoğunda yayınlanan dizilerde, gösterilen bölümler sık sık tekrarlanırken, yine bu Tv. Açık oturumlarına konuşmacı olarak katılanların, özellikle yaşı çok genç olanların bilmedikleri, yorum getirmedikleri konular kalmadığı görülüyor.
            Demokrat Partinin l950 ve l960 yılları arasındaki hizmetleri, o dönemin unutulmaz lideri Adnan Menderes’le ilgili tv’lerde yayınlanan belgesellerin de hemen hemen hiçbiri gerçekleri yansıtmıyor.
            Bu yayın ve belgesellerde, o dönemin olumsuzlukları öne çıkarılarak, özellikle gençlerin doğru bilgilenmeleri önleniyor.
            Son olarak özel bir Tv Kanalında, “Ben onu çok sevdim” adıyla yayınlanan belgeselde, rahmetli Adnan Menderesin özel yaşamına, mahremiyetine girilmiş, sanki o dönemden söz ederken konu edilecek, üzerinde çalışılacak başka bir yön veya yönleri yokmuş gibi, özellikle özel hayatının karalanması yolu seçilmiştir.
            Bu tür belgeseller mutlaka bir amaç ve hedef gösterilerek yapılıyor, yayınlanıyor. Kaynak olarak gösterilenler, ya genç bir yazarın kitabı oluyor, ya da üç beş kitap okuyarak o dönemin otoritesi gibi gösterilen sözde araştırmacılardan söz edilerek, yola çıkılıyor. Bunlar doğru değildir!.
            Önceki günlerde değişik özel Tv kanallarında Menderes ve dönemine ait farklı imzaların ortaya koyduğu belgeseller izledik. Hemen hemen hepsinde,l950 dönemi başlangıç alınıyor, hızla l960’a geliniyor, 27 Mayıs 1960 ihtilali yaptırılıyor, kısaca Yassıada mahkemeleri veriliyor, arkasından idamlar gösterilip, sonuca geliniyor.
            1950 yılına nasıl gelindi?, Nasıl bir Türkiye teslim alındı?, O günün Türkiye’sinde demokrasimiz neyin üzerine oturtulmuştu?, Kırsal kesimin durumu neydi?, Okur-yazar oranımız  hangi rakamlardaydı? Kalkınmaya yönelik neler yapıldı?, Nereden nereye geldik?, 27 Mayıs ihtilali niye yapıldı?, İhtilal yapanların yaşları, rütbeleri neydi?, Sonra neler oldu?.Yassıada mahkemeleri nasıl kuruldu, orada sözde Adalet nasıl işledi? Yüksek Adalet Divanı Başkanı Salim Başol’un, savcı Ömer Altay Egesel’in Menderes ve arkadaşlarına, orada yargılananlara karşı nasıl hitap ettikleri, Yassıada komutanı  Albay Tarık Güryay’ın Menderes’in eşi Berrin hanımefendi, çocuklarıyla birlikte ziyarete gittiğinde bu Albay’ın kendi odasında nasıl davrandığı, nasıl hakaret ettiği, Adalet Gazetesinin sahibi ve yürekli gazeteci rahmetli Turhan Dilligil’in Yassıada’yla ilgili yazdığı kitaplarından birinin  adının, neden “Allahsız Gardiyan” olduğu gibi noktalar üzerinde araştırmak, bilenlerden sormak, ona göre yayın yapmak, belgesel hazırlamak gerekiyor.
            Zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel’in 1960  öncesi, Başvekil Adnan Menderes’e yazdığı  mektubun ihtilal sonrası  nasıl sansürlenerek kamuoyuna duyurulduğunu, Cemal Gürsel’ in bu konuda nasıl ses çıkarmadığını, Mahkeme Başkanı Salim Başol’un yargılananlara nasıl  azarladığını, “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” gibi güç gösterisi yapan, adres gösteren tutum ve davranışları üzerinde durulması gerektiğini, idamların yapılacağı günün öncesi, CHP  Genel Başkanı İsmet İnönü’nün Yassıada ve İstanbul’da konuşacak kimse bulunamadığını, telefonuna kimsenin çıkmadığını  hatırlamalı, bunların üzerinde dikkatlice durmalıyız. Hüsamettin Cindoruk’un, “27 Mayısı silahlı kuvvetler değil, silahlı subaylar yaptı. Beş bin subayı emekliye sevk ettiler. Bir iç hesaplaşma gerçekletirdiler aslında” cümlesi 27 Mayıs 1960 ihtilalini yapanların gerçek fotoğrafıdır.
            Bir anı:
Yassıada mahkemeleri sona erer. Mahkeme Başkanı Salim Başol, İstanbul’da  alış veriş için bir markete girer. Kasaya yaklaşır, para ödeyecektir. Marketin sahibi kasanın önündedir. Salim Başol’a dönerek: “Ben sizi tanıyorum. Yassıada hâkimiydiniz, idamlar verdiniz, idam yaptırdınız” deyince, Salim Başol tanınmışlığının gururu içine girer ve market sahibinin cümlelerinin sonunu bekler. Market sahibinin cümlesinin sonu ilginç ve düşündürücüdür: “Bu yüzden benim size satacak malım yok siz buradan alışveriş yapamazsınız” deyince, buz gibi bir rüzgâr eser ve Salim Başol aldığı gıda maddelerini bırakarak, ardına bakmadan marketten uzaklaşır.
            Tv’lerde bu ve bunun gibi gerçekler, Menderes dönemine  ve Menderese gösterilen ilgi ve sevginin büyüklüğü,önemi ve vazgeçilmezliği neden anlatılmıyor acaba?..