25 Şubat 2015 Çarşamba

İç Güvenlik ve Güvenilirlik!.. Vatandaşın canı, malı, şeref ve haysiyeti ile memleketin tapusu, istiklâl (özgürlük) ve istikbali ne kadar güvende?..

İç Güvenlik Paranoyası ve Pusudaki İhanet
            Önce ‘iç güvenlik’ nedir ona bakalım. Sonra, sözde muhalefetin Mecliste kıyametler kopardığı “gündemdeki” paketi inceler, irdeler ve değerlendiririz. Dahası, bu paket, Türkiye Cumhuriyeti devleti ile Devletin iyi, onurlu, sorumlu, namuslu insan ve dürüst vatandaşlarının ‘iç güvenlik ihtiyacının’ ne kadarını karşılamaktadır. Teklif sahiplerine bilhassa bunu sormak gerekir. Zira, kutsal kitaplar, ahlâki öğeler, örf, adet, muteber töreler ve yerleşik gelenekler ile medeni dünya emsalleri yönünden günümüzde, alenen “suç teşkil ettiği halde”; Onursuzluk, sorumsuzluk, terörle-tedhişle iştirak, yardım-yataklık ve işbirliği gibi insanlık dışı nedenlerle müsamaha edilen, görmezlikten gelinen rezillik, aşağılık kepazelik ve her biri toplumsal barışı tehdit ve temelden tahribe yönelik suç unsurlarını sorgulamak lazım!.
Buna göre:
İç Güvenlik (kamu düzeni ve güvenliği) nedir ve ne değildir?..
            İç güvenlik kapsamına öncelikle: Can güvenliği; Irz/namus, onurlu yaşam, şan, şeref ve haysiyet güvenliği; Mal, mülk ve tapu güvenliği; Gıda güvenliği ve Güvenilirliği; Hizmet, kalite, iş, istihdam ve şeffaf-dürüst rekabet güvenliği; Sağlık, sigorta, Hastane, Doktor ve ilâç güvenliği.; Seyahat hürriyeti, araç-trafik, bakım-kontrol ve yol güvenliği; Yatırım, kur, değer istikrarı ve tasarruf güvenliği; Gelecek (istikbal), eğitim, istiklâl, özgürlük ve tam bağımsızlık güvenliği; Tabiat, tarihi doku/ekolojik denge/doğal hayat ve çevre Güvenliği; İnanç özgürlüğü ve Lâiklik güvenliği; Kamu yönetimi, hakkaniyet, eşitlik, adalet, hukuk, siyaset ve demokrasi güvenliği; Özellikle “hükümet ve devlet kurumları ile erklerin millet adına, bağımsız, tarafsız ve disiplinle denetimi” açısından, yönetimin saydamlık ve Güvenilirliği!..
            Buradaki “güvenlik” ve “güvenilirlik” betimlemelerine lütfen çok dikkat edin.
            Zira devlet izafi bir kavram olup; Esasta, devlet demek, bizatihi hükümet demektir.
            Örneğin: En fazla bir lira olması gereken akaryakıt fiyatının % 400 nispetinde fahiş ve pahalıya satılması; Dünyanın ekseri ülkelerinde stabil ve bir kısmında düşmekte olan dolar’ın, realite, evrensel parite, akıl ve mantık dışı yükselişi; 20 Milyona yakın nüfusun, asgari ücretle çalışan aile reisi tarafından, çok büyük ıstırap, açlık, yokluk, yoksulluk, mahrumiyet ve çileler içinde yaşama mücadelesi vermesi; Buna paralel olarak maaş, aylık gelir, yaşam standardı ve ücretler arasındaki uçurumun “en korkunç, adaletsiz ve haksız biçimde” açılması; Emeklilerin adaletsiz-haksız, norm ve standart birliği ilkelerine aykırı; Dahası, yaklaşık % 98’inin açlık ve yoksulluk sınırı altında, kalanın da vicdanları karartacak derecede orantısız, yüksek ve haddi, hududu aşan safhada maaş alıyor olması; Defalarca söz verildiği halde (özellikle 2000 yılı ve sonrası) emekli maaşlarında, eşitlik, adalet ve hukuk ilkelerine uygun düzeltme yapılmaması, buna mukabil çeşitli vesilelerle memur-işçi maaş ve ücretlerinde ayarlama/düzenleme yoluna gidilmesi; Periyodik maaş zamlarının SEYYANEN yapılması usul, ahlâk, anayasa ve insanlık gereği zorunlu iken, tam aksine haksız, adaletsiz ve ahlâksız YÜZDELİ ZAM’da direnilmesi!.
            Bunların tamamı birer İÇ GÜVENLİ SORUNU. Dahası var.
            Yerinde, üretici elinde Portakal 6-7 kuruş; Domates 15-20 kuruş; Patates 20-25 kuruş iken, hâttâ öldüm fiyatına bile alıcı bulamaz, üreticiler komisyoncu elinde oyuncak olurken; Aynı ürünlerin tüketiciye asgari 10 veya 20 katına, yani: % 100 ilâ % bin fazlasına satılması;
Ham petrol, akaryakıt ve doğalgaz fiyatları % 80’lere varan düşüş kaydettiği halde; En başta elektrik, toplu taşım, ulaşım ve esasta “akaryakıta bağlı olarak” fiyatları sürekli arttırılmış olan ürün ve hizmet bedelleri niçin aynı oranlarda düşürülmemektedir.
Bu zaaf, aç gözlülük, adaletsizlik haksızlık ve yolsuzluğun sebebi nedir?   
Bakınız!.. Milletçe boğuştuğumuz yığınla İÇ GÜVENLİK sorunu var.
Lâkin pakette bunlara yer yok. Bu pakette alternatif çare ve çözüm yok.
Önerilen yasa’da Adalet ve hukuk üretimi yok! Pakette adaletten eser yok.          
            Daha açık bir anlatımla: Adına devlet denilen, belirli sınırları, bayrağı, toprağı, ordusu, polisi, kurum, kuruluşları, meclisi, başkenti, anayasası, yasaları olan sosyal, toplumsal yapıda; Irz, can, mal ve yaşam güvenliği var mı? İnsan unsuru, yani bireyler (fert) işletmeler, kurum ve kuruluşlar arası ilişkiler, eşitlik ilkesine uygun ve adil mi? Üretim-tüketim, gıda ve zorunlu ihtiyaç maddeleri insan sağlığı norm ve standartları ile objektif kriterlere uygun mu? İnsanlar diledikleri gibi inanıyor ve inandıkları gibi yaşayabiliyorlar mı? İş, meslek, seçilmiş, atanmış ve sair sosyal sınıflar arasında makul gelir, eşit koşullarda “sürdürülebilir” imtiyazsız yaşam var mı? Zenginler/fakirler ile atanmış ve seçilmişler arasında devasa ayrıcalık, dokunulmazlık ve uçurumlar gözlenmekte midir?..  
            İnsan neslini kurutmaya yönelik GDO’nun kökü kurutuldu mu?
            Zorunlu gıda ve hayati ihtiyaç maddelerine imalâtta yüklenen kanserojen katkılar; gizli zehirler, zehirli ilâçlar, öldürücü tat’lar.; En iğrencinden katkı maddeleri; Virüs, kir-mikrop ve hastalık taşıyan renklendiriciler; Zararlı boyalar, hormonlar; İnsanlık dışı varlık, hain yaratık ve domuz iti sürülerinin, resmi denetim gevşekliğinden yararlanarak yaptıkları hile, sahtecilik ve nitelikli sahtekârlıkların yol açtığı felâketler, hastalıklar, sakatlıklar ve ölümler!..    
En önemlisi, utanılası yüz karası da: Danışıklı döğüş ve anlaşmalı it dalaşıdır.
* Devlette rüşvet, iltimas, hırsızlık, yolsuzluk, namussuzluk düzeyi nedir?..
* Rüşvet/iltimas, hırsızlık/haksızlık ve yolsuzluk erbabı domuz sürüsü nerede?
* Devletin malını, tüyü bitmemiş yetimin hakkını çalan domuzlar ne âlemdedir?
Cumhuriyet ve demokrasinin en temel insan hakkı olan imkân ve fırsat eşitliği var mı?
            Eğer bu göstergelerden biri dahi negatif (olumsuz) ise, o devlette hükümet yok yahut var da aciz, kalitesiz, yetersiz ve başarısız; Milletin Muhalefet görevi verdikleri ise inançsız, ilkesiz, onursuz, işbirlikçi, haymatloslardan müteşekkil, lânetli teşekküllerden ibaret demektir. Dahası var. Olumsuzluk had safhada ise hükümet edenler millî değil, milletlerarası emperyal koalisyonlar, beynelmilel mafya, organize suç örgütü-çete veya oligarkların uzantısı, işbirlikçi payandası bağlamında telâkki olunabilir!..
            GENEL OLARAK “İÇ GÜVENLİK” NEDİR?..
            İç güvenlik; Kamusal alanda düzen, disiplin ve istikrar; Dünyada itibar; İnsan hakları, adalet ve barış gibi ağır sorumluluğu mucip kavramlar telâffuz edildiğinde; Öncelikle, evvelâ hükümet ve muhalefette yulardaki insani, İslâmi, evrensel ve hukuki kriterler aranır. En öz’lü anlatım, tanım ve açıklama biçimi “Cumhuriyet” olan, Adalet ahlâkı ve eşitliğe dayalı Ebed-müddet devlet.; Şûra bağlamında onurlu/sorumlu, mutlak adalet ve hukukla kaim kavi, güçlü-kuvvetli, bozulmaz, sağlam ve sarsılmaz “Demokrasi”, nihayet: “Benim dinim bana, senin dinin sana” emri gereği “lâiklik” ilkesinin huzur, barış ve güvenle yaşanabildiği bir ülkede iç güvenlik sorunu olmaz. İşte bu ülkelere Güvenlikli “demokratik hukuk devleti” denilir.
Gerişi çete teşekkülleridir.
Basit örneklemede: İsrail, Yunanistan, Bulgaristan, Ermenistan, İran, Irak vb.
Özgün örneklemede: Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya, Çin ve Rusya…. 
Bu anlam ve bağlamda Demokratik hukuk devletlerinde suç işlemek yasaktır.
            Taammüden (bilerek ve isteyerek, tasarlayarak) insan öldürenler mutlaka öldürülür.
Hırsızlık, yolsuzluk, sorumsuzluk, hile, fitne-fesat, görevi ihmal ve suiistimal gibi kin, kir ve insanlık düşmanlığını muhtevi nedenlerle ölüme sebebiyet bir “idam” nedenidir. Başta Tevrat, Zebur ve İncil olmak üzere Kuran-ı Kerim’in müteaddit ayeti olan “öldüreni öldürün” emri her ne pahasına olursa olsun, mutlaka uygulanmak zorundadır. Görüşülmekte olan torba yasa tasarısında böyle medeni ihtiyaç ve insani zorunluluklara yer verilmediği görülmektedir.  
Dolayısıyla “İnsan hakları, adalet, hukuk ve demokrasinin varlığı” iddia edilen ülkede; Mesai saatleri dışında ve/veya “gün ışımasından önce ve hava karardıktan sonra” kesinlikle ve asla eylem yapılamaz. Gün içinde (bireysel eylemler hariç olma üzere) bilumum eylem, yasal gösteri, hukuk ve ahlâka uygun yürüyüşler, belirli bir süre önceden izin almaya tabii ve kurala bağlı olmak zorundadır. Aksi takdirde anarşi/terör-tedhiş ve bozguncularla baş edilemez.
Açık hava toplantıları, gösteri yürüyüşü ve eylemlerde patlayıcı, parlayıcı ve çevreyi kirleten, tahrip eden silâhlar, araç, malzeme ve aletler kullanılamaz. Devletin ve halkın malına zarar vermek, bireysel hakları ihlâl etmek ve kamu güvenliğini tehlikeye atmak, çevreyi tahrip en ağır suçlardan olmak gerekir. Kamu veya özel mülke zarar verenler mutlaka şahsen veya “tertip komitesi, dernek, vakıf, sendika ya da sivil toplum kuruluşu” olarak, suç tazminatı ya da hasar bedelini tazmin; Maddi ve manevi tazminat nakdi ödeninceye kadar hapiste tutulmak zorundadır. Aksi takdirde başta yerel esnaf, bireyler ve kamusal çevre olmak üzere; yasalar, ahlâk ve özellikle hukuk dışı “anarşi, terör, tedhiş ve kamu düzeni karşıtı zorba” mütecavizler tarafından verilen zarar, hasar, tahrip, taciz, gasp, irtikap ve saldırılar sonucu meydana gelen zarar.; Faillerine telâfi ve tazmin ettirilemediği takdirde yargı, hükümet, adalet ve hukuk şaibe ve töhmet altında kalır. Bu takdirde hükümet, resmi uzantı ve bağlantıları yok hükmüne düşer.     
İÇ GÜVENLİK PARANOYASI
Sözde muhalefet namına birilerinin kıyametleri kopardığı ve Meclisi birbirine kattığı tasarıda bu husus, sadece 1. bölümde ve 2 madde halinde “pek muğlâk” olarak bahis konusu edilmektedir. Oysa dönem ile evrensel hukukun mutlak gereği olan uyuşturucu yasağının her düzeyde ‘satış ve kullanımı imkânsız kılacak’ derecede yasak ve aşılamaz katılıkta (mutlaka olması gereken) kesin tedbirler alınması söz konusu değildir.    
Daha önceki Antalya, Mardin, İzmir ve Aydın örneği vahşi tecavüz, alçakça, hunharca cinayetlere karşı idam cezası dâhil; Adaletli-faziletli önlem, haklı/mağdur ve müştekiden yana insani öneriler de yok! Oysa namusu ilga, ırza tasallut, tecavüz ve buna bağlı canice, vahşice vakıalarda halkın doğal olarak linç etme hakkı vardır. Gerektiğinde güven vermeyen yönetime direnme, kötülüğü kökten önleme ve kalıcı huzur adına linç eylemi doğal bir hak olarak kabul ve tescil edilmelidir. Ancak idam cezasının yeniden ihdası bu hakkın kullanımını önleyebilir. Katil’in yaşama hakkını savunanlar ise, primitif varlık, apaçık mutasyona uğramış manyaklar olarak kabul, telâkki ve vicdanen tescil edilerek toplumdan dışlanmalıdır…
DİRENME VE LİNÇ HAKKI
En son Mersin/Tarsus cinayetinde olduğu gibi; Vahşet, alçaklık, şiddet, kir ve şeamet karşısında “kısas’a kısas” öngörmeyen ve “muadili ceza vermeyen” mevcut uygulamaya karşı doğal cezalandırma, idareye karşı direnme, linç hakkını kullanması vukuu itibarıyla gerçek ve suçu sabit olmak kaydıyla mümkün olabilmelidir. Kaldı ki, medyada çok dillendirilen “kadına yönelik şiddet, taciz ve cinayet”lerin yanı sıra; Bazı kadın görünümlü canavarlarca uygulanan erkeğe yönelik şiddet! Baskı, gasp-irtikap, hırsızlık, fiili taciz, darp-dayak, eziyet, zulüm, terk, işkence, çocuk kaçırma, evlât ve akrabayı ayartma, sahtekârlık olaylarınınsa: “İnsan’a yönelik şiddet, zulüm, taciz ve tecavüz” başlığı altında yasalaştırılması gerekir.
Var mı “İç Güvenlik Paketi”nde böyle bir şey? Yok. Öyleyse bu tam bir paranoya!..
            DANIŞIKLI DÖĞÜŞ, BLÖF VE ANLAŞMALI İT DALAŞI
            Üzerinde danışıklı dövüş ve it dalaşı yapıldığı izlenimini veren tasarıda bu hususların varlığı ve ağırlığı ne kadar? Hiç! Peki, bunca kavga ve şeamet nedeni olarak gösterilen malum tasarıda ne var? Muhalefetin iddialarına göre: Siyasetin silahlandırılması, maske ve molotof yasağının yanı sıra; ‘Jandarma ve Sahil Güvenlik Teşkilâtını iktidara bağlamak., Ayrışmanın, kutuplaşmanın tırmandığı ortamda belli bir siyasi anlayış silaha sahipken, muhalefetin silahsız olması faşizmin temel koşuludur., İktidarın siyasi sicil ve ideolojisini dikkate alındığında, bu yasa iyi niyetle kullanılmayacağı aşikâr” denilerek, tutarsız iddialar sürüp gitmekte...
            Evet! Jandarma ve sahil güvenliğin eskiden olduğu gibi Genelkurmay’a bağlı kalması millet için bir güvencedir. Hiç değilse tarafsız olduğu düşünülür. Jandarmanın, siyasetten emir alır hale getirilmesi hususu; Öteden beri, gerek MC siyasetçileri, gerek Amerikan yöneticileri ve gerekse, memleket içindeki temsilcilerince hep söylenegelmiştir.
Diğer taraftan; Bölücü örgüt yandaşları yakıyor, yıkıyor, saldırıyor, asker polis şehit ediyor. Cumhurbaşkanı, başbakan ve yetkililer: "çözüm süreci aynen devam edecek" diyor. Sorumlular: ‘biz de eylemler duruncaya kadar çözüm sürecini askıya alıyoruz’ diyemiyorlar! Bu, teröristleri cesaretlendiren menfur tavizler, çok iğrenç ve utanç verici bir acziyet değil de nedir?.. Tıpkı, bütün dünyada dolar düşer, petrol ucuzlarken; Ülkemizde dolar’ın yükseltilip, zorunlu gıda, ihtiyaç ve hayati hizmet fiyatlarında yapılan artışlar gibi! Yazıklar olsun!...
DIŞ GÜVENLİK TEHDİDİ VE EVRENSEL TEHLİKELER
Neredeyse elli yıldır Türkiye’de sahnelenen oyun ve oyalama taktiklerinin gerçekte tamamı güdümleme, kamuflaj, dış baskıları örtme, öteleme ve gizleme, harici bedhahlar ile dâhili bedhah iştiraki ve işbirliğini maskeleme çabalarından ibaret. Bunu 12 Eylül öncesi Sağ-Sol, Alevi-Sünni, Cemaat-Tarikat gibi, gerçek İslâm’da hiçbir karşılığı olmayan fitne, fesat ve tefrika girişimlerinin tek merkezden yönetildiği gerçeği ile kanıtlamak mümkündür.
Çok başarılı ve “MİLLİ BİR MÜDAHALE” olan 12 Eylül’den sonra, bu harici hain ve düşman unsurlar, malum ve meş’um terör-tedhiş örgütü ile eşkıya’nın elebaşı, bebek katili üzerinde yoğunlaşmışlar; Kültürel, Biyolojik, Psikolojik ve Narkotik “asimetrik” savaşlarını.; Ermeni asıllı, ASALA orijinli, Taşnak, Hınçak, Megalo İdea, Etniki Eterya ve Yunan Pontus destekli dönme-devşirme, koza-kripto, ajan provokatör ve profesyonel lejyonerler (kiralık katil, potansiyel cani ve cinnet unsurları) eliyle yürütmeye başlamışlardır.          
Bu menfur bir projedir.
Gazi Mustafa Kemal AtaTürk’ün işaret ettiği “dâhili ve harici bedhahlar” ile “nesebi gayrisahih, damarlarında Asil Türk Kanı akmayan, ikiyüzlü, insanlaşmamış, medenileşmemiş ve özellikle Türkleşmemiş” ihanet şebekeleri tarafından;
Huzur ikliminin kalesi, evrensel adalet, küresel barış ve medeniyetin banisi Aziz Türk Milleti’nin şahsında İnsanlık, İslâm ve medeniyet âlemine karşı yürütülen hain, vahim, iğrenç, aşağılık ve yıkıcı bir materyalizm/emperyalizm, güncel kölelik, vampirlik, esaret ve sömürü projesidir. Çok hayret verici ve çok şaşılacak bir hakikattir ki; Bu menfur projenin içinde hiç bir kadim Yahudi, samimi Hıristiyan veya mümin Müslüman yok. 1962’den beri Hıristiyan ve Musevilerin “Kutsal Kitap” şemsiyesinde ittifak ederek birleşmelerinden sonra.; Üç kutuplu (Müslümanlar, Hıristiyan ve Yahudiler ile Emperyalistler) hale gelen dünyada, tamamı İblisin emrine girmiş, bütün semavi dinlere tam bir azgınlıkla baş kaldırmış; Tıpkı 5000 yıl önceki sapıkların yaptığı gibi baal’e gönül vermiş, kendi evlâtlarını, kızgın ateşe atmaktan, çılgınca zevk alan sapkın bir güruh. İşte Türkiye’nin, bütün semavi Din’lerin, İnsanlık âlemi ve barışçı dünyanın amansız, insafsız ve merhametsiz düşmanıdır bu emperyalist ve materyalistler!...     
ŞEYTAN ÜÇGENİ 
Emperyalizme kayıtsız/şartsız teslim olmayan ülke ve milletlerin tepesinde sallanan Demokles’in Kılıcı, İblis’in asası ve Vampirlerin salya dişlileri başta Birleşik Amerika olmak üzere, Birleşik Krallık ve Birleşik Rusya olup, önde gelen uşakları işgalci Çin’dir. Tamamının melhus bedeni irin, kin ve kan’la yoğrularak yutulmuş “ESİR” insan topluluklarından oluşur.
İç güvenlik tehdidi olarak zuhur eden pek çok unsurun aslisi dış mihraklara dayalıdır.
Aslında hepimiz ve herkes çok iyi biliyor ki;
            Müslüman ergen kız ve kadınlarının farz, vacip ve sünnet baskısı altında "tesettür"e büründürülüp "ucubeler" gibi görünmeye zorlanmaları;
            Sözde Müslüman, öz’de müşrik, gayrimüslim, cahil, sapkın ve azgın, kâfir güdümlü "anarşist ve terörist" selefi, örgütler kurdurularak vahşi ve zararlı eylemlere zorlanması;
            Taliban, El Kaide ve İŞİD benzeri primitif, provakatif ve mutasyonel uygulama ve ajitasyonlarla Müslüman ülkelerin istikrarsızlaştırılması; Başta İslâm’ın emri olan Lâiklik, Cumhuriyet, Hukuk Devleti ve Demokrasi modellerinin hayata geçmesinin önlenmesi;
            Müslüman ülkelerin yönetimini güdümlemek, halkı ve ülke değerlerini rahatlıkla sömürmek üzere icazetli siyasi partiler, legal-illegal örgütler, mason-misyoner odakları ile esas faaliyet konuları sabotaj, NBC ve casusluk olan kartel ve tröstler; Başta ABD olmak üzere özellikle Batı dünyasının emperyalist politikalarının işbirlikçiler eliyle uygulatılmasıdır.
            Bu menfur çete devletleri ile devlet görünümlü vampir/kene örgütleri tarafından tespit edilen hedefler ve kurban olarak belirlenen masum, mazlum ve müsemma kitleler üzerinden tiksinti verici bir "islamofobi" oluşturmak ve insanları Müslümanlara karşı topyekün bir imha hareketine şartlandırmak için hazırlanan binlerce yıllık projelerin ürünüdür.
            Bu savaş kan, ateş ve gözyaşı getirecek. Bu bir cinnet halidir, derhal vazgeçilmelidir!
Mustafa Nevruz SINACI = Gerçek Demokrat