21 Şubat 2012 Salı

tefrika, tedbir :: adalet!...

NİFAK TOHUMLARI, TEFRİKA VE TEDBİR!..
Mustafa Nevruz SINACI
09 Şubat 2012 Perşembe günü MİT’in Oslo’da ihanet şebekesi ile imzaladığı atıf ve iddia olunan (9) maddelik “mutabakat metni” görsel ve sosyal medyada yer aldı (*) Politika çevreleri ve muhalefet tarafından da kamuoyuna “İhanetin Belgesi” olarak deklare edilen, deli saçması, primitif uydurması, sözde “mutabakat metni” şu: Lütfen sabır ve dikkatle okuyun!..
“İhanetin belgesi değil midir bu…!
MİT’in Oslo’da pkk ile imzaladığı (9) maddelik mutabakat metni:
1. Yeni anayasa ile özerk kürdistan’ın kurulmasının önünün açılması,
2. Özerk kürdistan’da, polis teşkilatı görevinin pkk tarafından üstlenilmesi,
3. Nato veya BM silahlı güçlerinin, özerk kürdistan’a yerleşmesi için uygun zeminin hazırlanması,
4. Abdullah Öcalan’ın cezasının önce ev hapsine dönüştürülmesi, sonraki aşamada tamamen serbest bırakılması,
5. Özerk kürdistan dışında (Türkiye’de) kalan Kürtler’in güvenliğinin sağlanması için, tüm emniyet önlemlerinin etkili şekilde alınması,
6. Sürece müdahil olacak ya da süreci güçleştirecek milliyetçi (Türk) unsurların kontrolü; gerekirse gözaltına alınması, tutuklanması ve sair önlemler,
7. Sürece müdahil olacak askeri karar ve harekât mekanizmalarının etkisizleştirilmesi için, istihbari operasyonlar yapılması,
8. Özerk kürdistan vilayetleri belediyelerinin ekonomik bağımsızlığının taahhüdü,
9. Özerk kürdistan’da AB, AB ülkeleri ve ABD ile temsilcilik bazında diplomasi köprüsünün kurulması için, MİT’deki uzman ekiplerden faydalanılması,..”
Belgeyi yayınlayan gazetelerin bir kısmında, ihanet örgütünün 7.11.1978 tarihinde 3. Ecevit hükümeti tarafından MİT’e kurdurulduğu bilgisi var. Bu bilginin, Ermeni milliyetçisi olmaktan hüküm giymiş bazı Kürtçü (!) aydınlar tarafından sıkça gündeme getirildiği malum olmakla; Yukarıdaki deli saçması sözde ‘mutabakat’ metni bir yana, bu menfur iddia bile aklı başında vatandaşları çileden çıkartacak cinsten. Üstelik şu ana kadar ‘yok öyle değil, tenzih ve tekzip ederiz’ yollu bir açıklama ne yazık ki yapılmamış.. Bu tekzip’in, en kısa sürede ve en yetkili ağından resmen yapılması şart!.. Aksi takdirde fesat ve furya salgın mikrop’a döner.
Dolayısıyla, ortada üç vahim “olmazsa olmaz” mesele var.
Birincisi: İhanet örgütü pkk’nın MİT tarafından kurulduğu şayiası derhal yalanlanmalı veya itiraf edilerek menfur kurucuları hakkında hukuki işlem başlatılarak; Binlerde şehit, faili meçhul ve sair insan, maddi, mali ve manevi kayıpların hesabı mezkür zanlılara sorulmalıdır.     
İkincisi: Yukarıda kerhen yer verilen “mutabakat metni” nam Bakırköy sızması, deli saçması münteşir metin, şiddetle ret, tekzip ve inkâr olunmalı, açıklama bizzat MİT başkanı tarafından yapılıp; Oslo katılımcılarınca da onaylanarak; Halka gerçek bilgi verilmelidir. 
Üçüncüsü: Türkiye Cumhuriyeti’nin kesinlikle bir Kürt sorununun bulunmadığı; Tüm ana dillerin serbestçe öğretilip-konuşulabileceği; Ancak bunun, “tek resmi dil, tek bayrak, tek başkent ve tek vatan” ilkesini asla risk ve ilzam etmeyeceği; Devlet adına açıklanarak kamu vicdanı müsterih kılınmalı, eşikteki bunalım, tefrika ve gerilim ortadan kaldırılmalıdır.
Elbette: Anarşi, terör-tedhiş, hırsızlık-yolsuzluk, adaletsizlik ve haksızlıkla mücadele ile devlet’in “Düzenleme, Destekleme ve Denetleme” hak, görev, sorumluluk ve yetkisini tam bir eşitlikle uygulayacağı; Hakkaniyet ve adaletten kesinlikle ayrılmayacağı, kuvvetler ayrılığı ilkesine mutlaka riayet edeceğinin teminatını teyit eden bir açıklama yapmalıdır.   
Tabii ki: Tam bir tiyatroya dönüşmüş olan ‘yeni (sözde sivil) anayasa” çalışmalarını askıya alıp; Özgürlük, eşitlik, demokrasi kavramlarını açıktan açığa alaya alan bu komediye son vererek; Önce siyasi partiler ve seçim kanunlarının insan hakları, adalet ahlâkı, hukuk ve demokrasi normlarına uygun olarak imar ve inşasına derhal başlanmalıdır. Unutulmamalıdır ki: AB tarafından dayatılan, bu kötü komedide saf bir figüran olmayı kabullenmek hainliktir.
ADALET GÜNEŞİ VE HUZUR İKLİMİ İÇİN…
 Mustafa Nevruz SINACI
            Adalet güneşi, huzur ve hukuk iklimi Osmanlı dâhil; Tarihteki (101 devlet ve 16 cihan imparatorluğundan ibaret) kadim Türk devletlerinin en büyük özelliği ‘nevi şahsına münhasır’ ortak karakteridir. “Medeni Siyaset” bilimi, bu kaynaktan beslenir. Dolayısıyla onurlu, soylu ve medarı iftihar Türk tarihinde ‘nevi şahsına münhasır olmak’ kıskançlıkla korunduğu, hayat bulduğu sürece, Devlet ve millete zeval gelmez. Hüküm ve hikmet sahipleri (hükümetler) asla acizlik, zaaf, atalet ve dumur ile malul olmazlar. Ta ki, iç/dış düşmana borçlanıncaya, sonuçta namertten emir almaya başlanıncaya değin!… Her ne kadar, tüm devletler için, kural aynı olsa da, Türk’ler için bu (Yahudi kurnazlığı iç ve dış borç) tam bir fecaet ve felâket sebebidir.
            Tıpkı şimdi ve 1960’dan itibaren olduğu gibi...
            Borçlanma ve sözde müttefik güdümü altında ezilmenin bedeli çok pahalıdır.
            Bugün Türkiye’nin borçlu olduğu ABD ve AB ülkelerinin tamamı, baş belâsı melânet ve ihanet şebekesinin yardım, yaltakçı, aleni patron ve yatakçısıdır. Üstelik bunların hükümet çevresi, parlamento ve kurumlar içinde sadık hizmetkârları, kartel medyasında sahibinin sesi it, karındaş ve kripto beyinleri vardır. Her hükümet bunu bilir, fakat ses çıkartamaz…
            İç borç erbabı da; Cüz-i bir tasarruf kesimi hariç, haraççı, şantajcı ve rantçıdır..       
            Daha dün “0 Sorun” derken, şimdi (borç yüzünden!..) geldiğimiz yere bakın..
            Amerika bizi cepheye sürmeye kalkışıyor. Suriye ile resmen olmasa da, fiilen savaş halinde sayılırız. Hatta savaş devlet katına sıçradı. İllegal de olsa, Kore’deki gibi Amerika adına ön cephedeyiz. Haberlere göre: Suriye’de 49 istihbaratçımız tutuklu. 49 esir verilmiş. Buna mukabil Türkiye’ye sığınmış bir isyancı subayı takas eden, üst düzey MİT görevlisi özel yetkili savcılarımız tarafından sorguya çekilmiş. Bu yüzden mit, akp, Hükümet ve TBMM’nin başı derde girdi. Yıldırım hızıyla “hale mahsus özel yasa düzenlemesi” yapılarak kriz atlatıldı.
            Sorun bu şekilde aşılmasa ve süreç devam etseydi; mit yöneticilerinin sorgulanması ve yargılanması; Bazı kişi ve kesimlerin ipliğini pazara çıkartır ve sonuçta Recep Usta bu yüzden eş başkanlıktan olabilirdi. Olmalıydı da... Çünkü, hiç olmazsa ondan sonra Amerikan domuzu karşısında dik durulabilir, TC “nevi şahsına münhasır” bir politika rotasına girebilir; İncirlik ve Malatya rezilliği son bulabilir, belki de çuvalın intikamı bile alınabilirdi!.. Olmadı!...
            Sonuçta on yıllık açıklık, şeffaflık, adalet, hukuk ve demokrasi lâfları boş çıktı.
            Bunun yerini deli saçması Oslo dedikoduları ve Abdullah Gül’ün Başbakan iken Colin Powell ile yaptığı iddia edilen ipe sapa gelmez gizli antlaşma söylentileri ve çuval fitnesi aldı, ihanet yürüdü tefrika büyüdü. Oysa cümle âlem bilir ki; Değil Ermeni, Yunan, Rum /Romalı, Yahudi, (İsevi & Musevi) zerre miskal insan olan TC vatandaşı dahi bu tür kir, kin ve ihanet paçavralarına belge diye imza atmaz, ekmeğine hain olmaz, asla kabul etmez, onaylamaz… 
            Anadolu insanı; Adalet güneşinin ışığı ve huzur ikliminin güneşidir.
            Asil’i; Namuslu, dürüst ve demokrat olanıdır. Asıl azmaz, bal kokmaz. 
            YAPILMASI GEREKEN: 
            ONURLULUK VE SOYLULUKTUR!..
            Başta Suriye olmak üzere, dünkü hinterlandımızda yaşanan insani, ilmi, siyasi, sosyal ve kültürel sorunları;. Tıpkı Ceddimiz Osmanlı misal “kutsal bir dava uğruna” hayır, himmet ve adaletle, Türk ve İslâm dünyası ile el ele ve istişare ederek halletmeye çalışmalı;. Özellikle, Suriye cenahında evvelâ Türkmen kardeşlerimiz ve kadim tebaamızın emniyet, ırz-namus can ve mal güvenliği, toprak bütünlüğü ile devlet varlığının korunup, kollanması için tüm imkân ve kaynaklar açıkça, dürüstçe ve mertçe seferber edilmelidir. Gâvurla, domuzla birlikte değil!
            Vahşi Batı (AB) ve kalleş ABD ile iştirak insanlık ve İslâm’a hakarettir.
            Gayrimüslim ile Müslümanların imdadına koşulmaz. Bu alçaklık ve küstahlık olur.
            Zira Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin şiarı adil, namuslu, dürüst ve demokrat olmak, adalete muhtaç olanlara rıza-i ilâhi için koşmak; Adaleti çiğneyen güruh, çete devletleri ve sözde devlet adamlarını cezalandırmak; Türk tarihi, talih-kader ve tabiatının olağan ve doğal gereğidir. Aksi takdirde mukadder olan akıbet ve hakikat: “Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler çökmek zorundadır.”
Hz. Muhammed (S.A.V)