11 Aralık 2012 Salı

Yalçın KOÇAK


DİL'im BELA'M... (*)
Yalçın KOÇAK
Biz Anadolu doğumlu insanların, İ.Ö. 5000 yıllık bir medeniyetler beşiği toprakların üzerinde yaşıyor olmamızdan mı, yoksa Anadolu kadınından doğmaktan mı nedir?, misyon dedikleri güne, gündeme, takvime, tarihe karşı sorumluluklarımız, taahhütlerimiz adeta çeyiz sandığı gibi bohçaları açıldıkça, artarak devam ediyor.
Bu topraklar krallar, prensler, nice komutanlar, padişahlar, sultanlar ve de hazinelerini, sırlarını, kültür ve medeniyetlerini saklıyor. Her vurulan kepçeden, kazmadan adeta bir söylev, bir vasiyet, bir name fışkırıyor.
Tabi okuyabilene, idrak edebilene...
Kendi atalarımızın 1071 den çok ama çok önce Anadolu’ya sahip olduklarını bize mağaraların taş duvarlarına kazınmış tamgalar ve yazıtlar şimdi, şimdi söylüyor…
Niye?,..
Bu güne kadar bunları Avrupalı bilim adamlarına okutmuşuz, biz okumamış, okuyamamışız. Cahil ve aciz bırakılmışız. Alfabemizin mücadelesini vermemişiz, Dilimizin mücadelesini vermemişiz. Tarihimizi, destanımızı onlar yazmış. Kahramanlarımızı, hainimizi onlar bize belletmiş!.., Gelen de aynı hamam, aynı tas misali devam etmiş.
Öğretilerimizi sorgulamalıyız, öğretenlerimizi hırpalamalıyız, onları da doğruyu bulmaya, öğretmeye zorlamalıyız diye yazdık…
Biz, bize öğretilenlerle dünya egemenleriyle satranca oturamayız, ezik kalırız, mağlup başlarız dedik olmadı, yazdık.
Olanlar ortada…
Nereden başlayalım;
Elbette ki tarladan coğrafyadan, ne ekelim?..
Sorulur mu egemen İngiliz neyi ekiyorsa onu.
Yani DİL'imizi…
Yunus Emre enstitülerimizi niye kurduk, yurt dışı akraba toplulukları teşkilatımızı neden kurduk? Birilerinin bendeleştirdiklerine, hısıma, akrabaya, yandaşa, paydaşa kadro temin etmek için değil herhalde.
Dünya egemenleri (ne demekse) saymışlar; “dünyada konuşulan diller olarak” 1.Çince, 2. İspanyolca, 3.Hintçe,  4. İngilizce ve 5.Türkçe, diye tespit etmişler.
Tabi bizde, tarihimiz gibi, alfabemiz gibi, kayıp haklarımız gibi, sürgünlerimiz, tehcirlerimiz, yağmalanan değerlerimiz gibi bu işe de taraf olmamış, bu hesap yanlış biz 5. değil aslında 3. konuşulan dil ailesindeniz dememiş, diyememişiz.
Niye biliyor musunuz?,
Sıfatlarını batıdan, maaşlarını bizden alan bıyıksız adamlar yüzünden.
Sıfatı milli olmayanın, milli değerlerle ne ilgisi alakası olabilir ki zaten!...
Hz İsa'nın doğumu 6 sene noksan dedik, şimdi oraya geldiler..
Onbeş yıl önce bunu haykıran sn Aytunç Altındal’ı tazminata mahkûm ettirdiler.
Zamanımızı çaldınız, sıfır meridyen İstanbul’undur çaldınız. Grenwic'e götürdünüz. Sahte bir coğrafya kongresiyle dünyaya kabul ettirdiniz. Ama tarihi değiştiremediniz…
Doğu ve Batı Roma neyin batısı neyin doğusu?..
Tarih yalan kusuyor.
Astro fizikçilerimiz susuyor.
Tıpkı coğrafyacılarımızın sustuğu gibi,
Niye suskunlar? Sıfatlarının sahiplerini kızdırmamak için, 
İstanbul’la, Londra’nın meridyenleri arasındaki yaşayan milyonlarca insan burçlarını yanlış okuyor. Yalan’la kandırılıyor.
Uşak müzesinden çalınan Karun hazineleri broşundan çok daha kıymetli İstanbul’un gerdanlığı, zamanın sıfır noktası... Haritaların başlangıcı, borsaların açılışı, ezan'ın ve zamanın başlangıcı ve mihengi olmak..
Türkçemizin, dil'imizin mücadelesini kıyasıya vermemiz, kültür coğrafyamızı iğfal edilmekten kurtarmamız lazımdır.
2023 vizyonlarında Bavyeradan-Mançuryaya, İşkodradan-Kamboçyaya bu dilin mücadelesi verilmeli.
Tarla ve tohum müsaittir, bu tohum ve bu tarla birbirine aşinadır.
Üçüncü bin Türk asrı olacaktır.
Bu ütopik bir istek veya tespit değildir. Günün götürdüğü gerçektir. On yıllık bir dil hamlesiyle, yirmi yıl sonra ki ihracatımız bir kaç onlu trilyon dolar olacaktır.
Bırakın insanlarımız siyah beyaz gördükleri rüyalarını hangi dilden görürse görsün, bırakın analarımız kendi dilinden söylesin balasının ninnisini, bırakın mahkemeler hangi dilden isterse dağıtsın adaletini, Biz ticaretin diline bakalım, Üretelim, üretelim, satalım.
Zenginlik ve refahımızı artıralım.
Üreyelim, üreyelim çoğalalım.
İşte Avrupa üretti ama üremeyi unuttu…
İşte Afrika üredi, ama üretmeyi öğretmediler.
O da bizi bekliyor.
Haydi...
(*) Dil ile imtihan'ımız...

5 Aralık 2012 Çarşamba

ARZU KÖK

YOZLAŞAN DEMOKRASİ VE
ÇİRKİNLEŞEN POLİTİKA
ARZU KÖK
Türkiye’de demokrasi, gide­rek bir başıbozukluk, bir so­rumsuzluk, bir sistemsizlik hali­ni sergilemeye yönelmiştir. De­mokrasinin de bir disiplin oldu­ğu bilinci gün geçtikçe yitmektedir. 
Demokrasinin özgürlük kav­ramında "her kafadan bir ses çıkması ve buna tahammül edilmesi gerektiği" anlamının bulunduğu doğrudur. Ancak bunun için, ses çıkartan kafala­rın, öncelikle gerçekten "kafa" olmalarının ön koşul olduğu unutulmaktadır.  
Peyami Safa; "Avrupa bir kafadır, düşünen, bilen, yapa­bilen kafalar toplamıdır" demekteydi. Düşünen, bilen, yapabilen kafaların iş bölümüdür ki de­mokrasiyi gerçekleştirir ve yüceltir. Gerçek demokrasi, sağ­lıklı kafaların politikayı, ekono­miyi, sosyal ve kültürel hayatı organize etmesidir bir anlamda. Gerçek de­mokraside sorumluluk, toplum­sal organizasyon kuran ve işle­ten sorumluluk, toplumu oluş­turan bireylerden başlar. De­mokratik rejim ise düşünen, bi­len, yapabilen kafaların toplumsal işlevini disipline eder.
Prof. Mümtaz Turhan "Batı Medeniyetinin esas unsuru ilimdir" diyordu. İlim, demok­rasinin "onsuz olunmaz" felse­fesidir. Bilimin egemen olduğu yerde çağdaşlık tartışılmaz, öz­gürlük tartışılmaz, gerçek tartı­şılmaz. Orada herkes haddini bilir. Zira sistem, haddini bilmeyenleri dışarı atar. Demokratik disiplinin anlamı budur. Türkiye’deki kimlik bunalımının baş nede­ni, işte bu disiplinsizlikten kaynaklanmaktadır. Görünen odur;
- Batı'nın gerçek demokrasile­rinde inşaat ameleliğinden ses sanatçılığına, ses sanatçılığın­dan sinema artistliğine, film yö­netmenliğine, türkücülükten ga­zete yazarlığına, kapı bekçiliğin­den Genel Müdürlüğe geçen bir tek insan gösterebilir misiniz?
- Meslek hayatları boyunca mesleğinin gerektirdiği uğraşlar dışında başka şeylerle tanışmamış, bir tek sosyal, kültürel, bilimsel, politik esere imza atmamış insanların ülke siyasetine, toplum kaderine yön verme makamlarına eriştiklerini dünyanın neresinde görebilirsiniz? Ana dilini kurallarına göre yazamayan romancılara, şairlere dünyanın neresinde rastlayabilirsiniz? Hakkında açılmış pek çok dava bulunan kişilerin Bakan ve Başbakan olabilmeleri dünyanın neresinde var?
Bunların hiç birini aslında hiçbir topluma yakıştıramayız. Aslında burada toplumun değil, sözde toplum adına ses çıkaran sakat kafaların suçu vardır. Tüm bunlardan basın sorumludur. Üniversite ve eğitim odakları sorumludur.
Sokakların ve caddelerin çukurlardan geçilmediği, sabahları bütün marketlerin önüne bırakılan çöplerin, kirli havanın, kendi bakımsız otobüsleri tarafından kapkara egzoz dumanlarıyla daha da kirletildiği şehirlerde belediye başkanlarının, sağlıktan sorumlu yetkililerin, tıp fakülteleri otoritelerinin demokratik bilincinden söz edebilir miyiz?
Demokrasi bir sorumluluklar disiplinidir. Evet demokrasi, her kafadan ses çıkması ve buna tahammül edilmesi demektir ama ses çıkaran kafaların sağlıklı olması ön koşuldur. Bu bir gerçektir ve sürekli vurgulanmalıdır. Bu anlamda da öncelikle siyasal kurumlar kendilerini toparlamalıdır.
Kendileri; kendi bünyelerinde demokrasiyi gerçekleştiremeyen, yozlaşmış bu partiler ve yöneticileri gerçek demokrasiyi nasıl gerçekleştirecekler? Gerçekleştirebileceklerine inananınız var mı?
***
BAK, LÜTFEN: http://arzu-kok.blogspot.com,

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

DÜNYADA RÜŞVET KİRLİLİĞİ
Çevre kirliliğine orantılı olarak yükseliyor...
Değerli arkadaşlar, Dünyada Rüşvet durumunu değerlendiren Uluslararası Transparency International  Enstitüsü 2012 yılı  için Ülkelerin (CPI) değerlerini (Corruption Perception Index) yayınladı. Buna göre Dünyada rüşvetten %100 arındırılmış  temiz ülke yok.  En temiz ülkeler grubundaki Danimarka, İsveç, Norveç, Finlandiya, Avustralya ve Kanada gibi ülkelerin puvanı bile %90-%85 arasında. 
Türkiye'nin temizlik puvanı iyileşmiş, son 10 yılda 36 dan 49 a yükselmiş görünüyor. (Hırsızı bekçi yaparsan hırsızlık azalır!) Türkiye 2012 yılında, 100 üzerinden 49 puvanla 174 Ülke arasında 54. üncü sırada. 49 puvanın anlamı şudur; Devletin yürüttüğü tüm işlerin %51 ine rüşvet bulaşıyor, veya ortalama iki memurdan biri rüşvet alıyor demektir. 
Asya Türk devletleri (Kazakistan133, Azerbaycan139, Kırgızistan154, Türkmenistan170 ve Özbekistan171) maalesef listenin sonlarındalar; Bu Ülkelerin temizlik katsayıları çok düşük, %17-%28 arasında... æ
Dünya Rüşvet haritası.... 
En kötü durumdaki Ülkeler; Somalya, Sudan, Afganistan, Kuzey Kore
Karte der Käuflichkeit: In dieser Übersicht hat die Organisation die Korruption...