23 Kasım 2013 Cumartesi

AHMET TAKAN & HASAN KORKMAZCAN

Ahmet TAKAN. 22/23 Kasım 2013 – YENİÇAĞ, ahttakan@gmail.com
Gazi Meclis’ten Erdoğan’a şamar belgeleri...
Her türlü gerçeği, belgeyi ustaca çarpıtan bir Başbakan...
Şeytana bile pabucu ters giydirecek türden.
Saltanatı uğruna giriştiği ölümcül hamlelerin sonucu; tarihi gerçekleri utanmadan sıkılmadan çarpıtarak,  “Lazistan”, “Kürdistan” ifadelerini kullandığını dile getirerek yürüttürdüğü sinsi bölücülük projesine Atatürk’ü bile ortak etmeye çalıştı. Hem de hiç utanmadan, hiç yüzü kızarmadan. Sapla samanı birbirine karıştırarak.
Olup bitenler karşısında “yalan söylüyorsun”  diye haykırsak bile kâfi gelmiyor.
ADSIZ’ın sıkı takipçileri geçen 23 Nisan ertesindeki yazımı hatırlayacaklardır.
Eski TBMM Başkanvekili Hasan Korkmazcan’ın tüm milletvekillerine gönderdiği uyarı mektubunu kaleme almıştım. Korkmazcan, mebusları Türklük düşmanlığı faaliyetlerine karşı “suça ortak olmayın” diye uyarmıştı.
Hasan
KORKMAZCAN
Hasan Korkmazcan, Recep Erdoğan’ın geçen Salı günü grupta yaptığı konuşmanın üzerine bu sefer bana mektup gönderdi. Korkmazcan’ın tespitleri Erdoğan ve zihniyetine inecek gerçek şamar türünden.
Hasan Korkmazcan mektubuna, “23 Nisan 2013 tarihinde milletvekilleri ile paylaştığım düşüncelerimi kamuoyu sizin köşe yazınızdan öğrenmişti. Geçen sürede Türkiye’nin demokratik ilkeler ve hukuk uygulamaları dâhil devlet işleyişinde tam bir fetret tüneline girdiği görülmüştür” diye başlıyor ve devam ediyor;
 “Geçmişte yer adları olarak kullanılmış bazı ibareler sanki birer siyasi coğrafyaya işaret ediyormuş gibi değişime uğratılmaktadır. Vatan topraklarında emperyalizmin kanlı maşalarına ortak zafer mitingleri düzenletilmektedir.
Türk milleti bu toprakları Bizans’tan almış, Haçlılara kaptırmamış ve emperyalistlerin Sevr’de kararlaştırdıkları işgalden kurtarmıştır. Tarihte Türklerin egemenliğine son verdiği Ermeni, Kürt, Yahudi ve Laz devletleri mi vardı ki işgal, inkâr ve asimilasyondan bahsediliyor, onlardan devlet adına özür dileniyor. İktidar yöneticileri, nasıl bir zorunluluk ve yükümlülük altında bu suçları irtikab edebiliyorlar? Nasıl Türk milletinin adını yasalardan ve simgelerden silmeye kalkışıyorlar? Bir milletin egemenliğini inkâr gibi lanetli bir konuma düşmeye, mağlup ve teslim olmuş devletlerin işbirlikçi yöneticileri dahi göze almamıştır. Türk kelimesi, bütün kütüphaneler yakılmadan, bütün taş yazıtlar kazınmadan Taç Mahal’den Selimiye’ye kadar abideler yıkılmadan ortadan kaldırılabilir mi? Emperyalistlerin “Kayıp Kıta MU” efsanesi ile silemedikleri Türk izlerini kayıp izanlı “BU” söylemleri mi aşındıracak?
Bölgemizde emperyalist postallarına galoş olmayı nesiller boyu siyaset edinenler gafletle hülya ve rüyalara kapılabilirler. Bu konuda onlarla nankörlük yarışına girenler kendilerini, hangi sebeplerin mecburiyeti altına sokmuşlardır? Ayetleri eksilterek, Hadislere ekleme yaparak, gerçekleri örtmeyi alışkanlık haline getirenler şimdi de ihanet yalanlarına Birinci Meclisi alet etmeye çalışmaktadırlar...”
Hasan Korkmazcan, Recep Erdoğan yalanlarına şu tarihi belgelerle şamar indiriyor;
 “Gazi Meclisin değil tutanaklarında, kulis sohbetlerinde bile Ortadoğu’nun teslimiyet sirki elemanlarına yarayacak bir cümle yoktur. Birinci Meclisin, tarihi gerçekler, Türk milleti, Türk ülkesi, Türk Devleti hakkında Anayasa hükmündeki 2 Kasım 1922 tarihli 308 sayılı kararı şöyledir:
‘Birkaç asırdır saray ve Bab-ı Ali’nin cehalet ve sefahati yüzünden devlet azim felaketlerin içinde müthiş bir surette çalkalandıktan sonra nihayet tarihe intikal etmiş bulunduğu bir anda Osmanlı İmparatorluğunun müessis ve sahib-i hakikisi olan Türk Milleti Anadolu’da hem harici düşmanlarına karşı kıyam etmiş, hem de o düşmanlarla birleşip millet aleyhine harekete gelmiş olan saray ve Bab-ı Ali aleyhine mücahedeye atılarak Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun hükümetini ve ordularını biteşkil harici düşmanlar saray ve Bab-ı Ali ile fiilen ve müsellehan ve malum müşkilat-ı şedide ve mahrumiyet-i elime içinde cidale girişmiş, bugünkü halas gününe vasıl olmuştur.’
Demek ki Kurtuluş Savaşını veren milletin adı Türk Milletidir.
Yalnız Cumhuriyetin değil Osmanlı Devletinin hakiki sahibi de Türk Milletidir.
Türk milleti iç ve dış düşmanlarla savaşarak yurdu kurtarmıştır. Bu gerçekleri tarihe altın harflerle yazan bugünlerde hatırasına saygısızlık edilen Birinci Meclistir.
‘Türk Milleti saray ve Bab-ı Ali’nin hıyanetini gördüğü zaman Teşkilat-ı Esasiye Kanununu isdar ederek hâkimiyeti padişahtan alıp bizzat millete vermiştir’ cümlesi aynı kararda hükme bağlanmıştır.
Birinci Meclisin 308 sayılı kararı kimliğimiz konusunda tek karar değildir. 30.10.1922 tarihli 307 sayılı Anayasa hükmündeki kararda da şu hükümler yer almaktadır: ‘Türkiye hükümetinin Osmanlı imparatorluğu yerine kaim olup onun hudud-u milli dâhilinde yeni varisi olduğuna... Türk hükümetinin hakkı meşru-u olan makam-ı hilafeti esir bulunduğu ecnebilerin elinden kurtaracağına karar verildi.’
Görüldüğü gibi bu kurucu belgelerle Birinci Meclisin gazi mebusları, başkanları Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte sanki gelecekteki ihanetlerin yolunu o günden kesmek istercesine milletin Türk milleti, devletin Türk devleti, yönetimin milli cumhuriyet, ülkenin bölünmez Türk yurdu ve muhteşem tarihin yegâne mirasçısının büyük Türk Milleti olduğunu insanlık tarihine silinmez harflerle kazımışlardır.”
Birinci Meclis’te “Kürdistan”,  “Lazistan”  arayanların gözüne itina ile sokulur!..
*
Biden görüşmesinin çözümü
Bülent Arınç, kendisini ters düşürerek bir kez daha ağlatan “sevgili Başbakanı” na büyük sürprizi ABD’ye giderayak yaptı.  “Cuma günü ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile görüşeceğim” dedi. Arınç’ın açıklaması duyulur duyulmaz Ankara’da herkes aynı soruyu sordu;  “Bu da nereden çıktı?” diye. Arınç’ın  “Fethullah Gülen ile görüşmeyeceğim”  sözleri de geri plana düştü.
Recep Erdoğan da aynı akşam çıktığı televizyon programında da ABD’ye giderken, Fethullah Gülen’e övgüler düzen, dershanelerin kapatılması konusunda  “meseleyi kızıştırmanın anlamı yok”  diyen Bülent Arınç’ı bir kez daha ters düşürdü. Recep Erdoğan,  “Dershaneler kapatılacak. Kampanyaları çok çirkin” dedi.
Sözüm ona Diyarbakır’daki şer buluşmasına uçakla beraber giderek yeniden ballım güllüm olan “kardeşlere” ne olmuştu?.. Recep Erdoğan, “kardeşi” Arınç’ı niye bir kez daha ters köşeye yatırma ihtiyacı istemişti. Neden cemaatle köprüleri tamamen atmıştı?
Kaseti çözmeden önce bir hatırlatma yapalım: Abdullah Gül, Birleşmiş Milletler toplantısı için gittiği ABD’de Başkan Obama ile çok görüşmek istemiş fakat “Biden’e git”  denince,  “muadili olmadığı”  gerekçesiyle (yerseniz) buluşma gerçekleşmemişti. AKP iktidarına müstemleke valisi muamelesi çeken ABD, Başkan yardımcısını Başbakan yardımcısı ile görüştürür mü?.. Görüştürüyorsa bunun altında ne gibi bir hinlik olabilir?..
Şimdi!.. Büyük krizin ardından Bülent Arınç, Diyarbakır uçağına binmeden  neler olup bittiğine bakalım önce. AKP kulislerinden;
Recep Erdoğan, “Bülent Arınç ile görüşüp gönlünü alacak mı” diye beklenirken Abdullah Gül’ün devreye girmesiyle Recep Erdoğan “kardeşi” ni Diyarbakır uçağına davet eder. Daveti Başbakanlık Özel Kalemi vasıtasıyla alan Arınç, duruma yine içerlenir ve “istişare etmek” amacıyla “kardeşi” Abdullah Gül’ü telefonla arar. İlk telefon talebine Gül’den yanıt alamayınca bir girişimde daha bulunur. Bu sefer Gül, “kardeşi” Arınç’a döner ve aralarında bir saate yakın telefon görüşmesi gerçekleşir. “İstişarenin” ardından ikna olan Arınç, Diyarbakır uçağına bineceğini Başbakanlık Özel Kalemi’ne bildirir.
Sonrası malumunuz!..
Tam bu noktada siyaset kulislerinin farklı bir cephesine göz gezdirelim. Abdullah Gül’ün yedek parti çalışmalarını tekrar hatırlatalım, Demokrat Parti’nin yerel seçim için yaptığı aday çıkışlarına dikkat çekelim. Sonra bir vakitler yandaş bir medya organında,  “Hüsamettin Özkan’ın villasında Sarıgül toplantısı” olarak servis edilen haberin aslının ünlü bir işadamının evinde merkez sağda yeni bir parti toplantısı olduğunu kaydettikten sonra alt alta sıralayalım;
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül,  “istişare”  için kendisine gelen AKP, CHP, MHP’li eski-yeni siyasetçilere Demokrat Parti’nin adresini tarif ediyor. (Yeni değil, uzun süredir-aht)
Yerel seçimler öncesinde flaş aday atağına kalkan Demokrat Parti’de ise garip haller oluyor. Geçtiğimiz zaman dilimi içinde gündemlerine birdenbire “merkez sağda yeni açılım” düşüncesiyle olağanüstü kongreye gitmek girdi. Önce Aralık ayı düşünüldü. Sonra,  “Ocak ayında yapalım” a dönüldü. Parti içinde AKP, MHP ve hatta CHP’den de milletvekillerinin katılımı olabileceği konuşuldu. Sonra da  “kongre, mahalli seçimlerin sonrasına kalsın”  dendi. Bu arada Abdüllatif Şener gibi önemli isimlerle dolaylı görüşmeler yapıldı, olumlu sinyaller alındı.
Demokrat Parti’nin içinde bulunduğu mali sıkıntılar ise erken seçim çalışmaları için büyük ölçüde giderildi.

Tekrar dönelim Bülent Arınç’ın Amerika ziyaretine;
Arınç’ın  “Gülen ile görüşmeyeceğim”  demesi artık saltanat kavgasında epey mesafe alındığına işaret. Bu da klasik bir Abdullah Gül taktiği. Bazı şeylerin kotarılması için herkesin dikkat kesildiği ortamda bire bir görüşmeye gerek yok. En yakındakilerle de görüşülür. Kimsenin de ruhu duymaz.
Ankara’da Biden-Arınç görüşmesi için yapılan ortak yorum ise;
“Yeni oluşumun adı konulacak” !..
Sizler, bugün medya üzerinden Biden-Arınç görüşmesi ile ilgili servis edilen  bol soslu Amerikan salatalarını iştah ile seyrederken, ben de katkım olsun diye salataya limon sıkmak istedim!..
Ziraat reklamları
Sanki babalarının kesesinden dağıtıyorlar!.. Ellerindeki tüm kamu kurum ve kuruluşlarının reklamlarını yandaş medya organlarına verip, Arkadaşları Kalkındırma Partisi olmanın tüm gereklerini yerine getiriyorlar. Mahalli seçimler yaklaştıkça yandaşlara reklam pastası üzerinden avanta dağıtmaya daha da hız verecekler. Dün yeni bir katkı da daha bulundular yandaşlara. Tam sayfa Ziraat Bankası ilanı verdiler.
Yaptıkları bu usulsüzlüklerin hesabını sormak için muhalefet onlarca soru önergesini Meclis gündemine taşıdı ama tınlayan yok. İktidarın bu tutumu ile ilgili defalarca soru önergesi veren CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin yine, hesap soracağını söyledi. Konuyu Meclis gündemine taşıyacak olan Tekin şunları söyledi;
“Geçtiğimiz günlerde bu konuyla ilgili bir soru önergesi daha gündeme getirdim. Özellikle Ulaştırma Bakanlığı’nın ve birkaç kurumun reklamlarından dolayı soru önergesi verdim. Bunun cevaplarını büyük bir merakla bekliyorum. Bu bir ihtiyaçtan dolayı yapılmış bir şey değil. Tamamen yandaş firmalara rant yaratma arayışı. Burada 76 milyon yurttaştan eşit vergi alacaksın ama yurttaştan topladığın vergiyi istediğin gibi harcayacaksın. Bu dünyanın hiçbir hukuk sisteminde kabul edilebilecek bir iş değildir. Bunu sürekli olarak gündeme taşıyacağım. Doğrusu benim vermiş olduğum soru önergesinin heyecanla cevabını bekliyorum, acaba nasıl bir cevap gelecek, bekliyorum. Ziraat Bankası reklamları da eklendi. Bunların hepsinin sonuna kadar takipçisi olacağım. Eskiden KİT’ler de tarla gibi kullanılırdı, şimdi de böyle kullanılıyor.”