25 Haziran 2015 Perşembe

EFSANE TÜRK'LER: Yusuf Hüseyin BABEKOĞLU, Mustafa ÖMER, Ali ORMANLI

MEDAR-I İFTİHARIMIZ, 
“MİLLİ KAHRAMAN” O’NLAR
BULGARİSTAN CUMHURBAŞKANLIĞI TARAFINDAN DÜZENLENEN DEVLET TÖRENİ İLE
ÜÇ TÜRK’E “ONURLU YURTTAŞLIK GÖREVİ” DEVLET NİŞANI VERDİ
Üç Türk’e "Onurlu Yurttaşlık Görevi" devlet nişanı:
Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, Bulgaristan'da 1989 yılında yıkılan komünizm rejimine karşı direnişin öncülüğünü yapan üç Türk’e "ONURLU YURTTAŞLIK GÖREVİ" devlet nişanı verdi.
Hükümetin teklifi üzerine Cumhurbaşkanlığı köşkünde düzenlenen törende Mustafa Ömer, Yusuf Hüseyin Babekoğlu ve Ali Ormanlı'ya verilen nişanlar sırasında ülkede 45 yıl süren komünizm diktatörlüğünün vahşetleri bir kez daha hüzünle hatırlandı. Cumhurbaşkanı Plevneliev, 10 Kasım 1989 tarihindeki diktatörlüğün çöküşünün, 26 yıl önce Türk ve Müslümanların direnişi ile başlayan, "Mayıs Olayları" olarak bilinen hareketle başladığını ifade etti.

Plevneliev, eski rejimin zorla isimlerini değiştirmeye, dinini yasaklamaya çalıştığı bir dönemde Bağımsız İnsan Hakları Koruma Derneği ve Demokratik İnsan Hakları Ligi gibi Türklerin kurduğu örgütlerin cesur bir mücadele verdiklerinin altını çizdi. Hiç bir totaliter idare halkın ruhu ve iradesinden daha güçlü olmadığını belirten Plevneliev sözlerini şöyle sürdürdü: "Eğer bugün eski totaliter rejim ile ilgili gerçekleri açık olarak konuşabiliyorsak, bunu baş eğilmeden adaletsizlikle mücadele veren o Bulgaristan vatandaşlarının gösterdiği cesaretleri sayesinde yapabiliyoruz. Demokrasimiz varlığı, önemli ölçüde bugün saygıyla ödüllendirdiğimiz bu kişilerin totaliter eziyet mekanizmalarına karşı mücadelesine borçludur. Mayıs olaylarına katılan o 30 bin kişilik hareket demokrasinin gelmesini sağladı" dedi.
- Cehennemi yaşadık
Bulgaristan'da 1988 yılında kurulan Demokratik İnsan Hakları Ligi'nin Başkanı Mustafa Ömer, tören sonrası AA muhabirine yaptığı açıklamada kendisi ve ailesinin maruz kaldığı eziyetleri anlattı: "Adlarımızın zorla değiştirilmesi bir cehennemin dibiydi" diyen Ömer, kurdukları örgütün komünizme karşı direnişi başlatan en büyük teşkilatlardan biri olduğunu söyledi. Memleketi olan Güneydoğu Bulgaristan'daki Koşukavak (Krumovgrad) kentinde 5, ülke genelinde ise 50'ye yakın kişinin öldürüldüğü direniş olaylarında bir çok insanın sürgün edildiği, dövülerek sakat bırakıldığını anlattı.
Ömer sözlerini şöyle sürdürdü: "Komünistlerin siyasi polisleri beni öldürmeye çalıştılar. Başaramayınca dönemin parası ile 200 bin leva rüşvet teklif ederek satın almaya çalıştılar. Ancak hareketimizin adı Batıda duyulmuştu, dışarıdan destek alıyorduk. Yargılamak istediler, ben de yabancı basını getiririm dedim. Sonunda beni yurt dışına kovdular. Türkiye'ye oradan da Paris'e gittim. Mücadeleme devam ettim." Ömer, Ligin Başkanı olarak her türlü bölücülük ve terör eylemlere hayır diyerek, Hür AvrupaRadyosu'ndan devletin kendi halkını yabancılaştırmasına karşı çıkarak hak ve özgürlük için mücadele verdi. Rejim değişikliği sonrası Koşukavak'ın demokratik seçilmiş il Belediye başkanı olan Ömer, ardından emekliliğe ayrılıp politikayı da bıraktığını söyledi.
- Üçüncü nesil Belene mahkûmu:

Yusuf Hüseyin
BABEKOĞLU
Cumhurbaşkanı Plevneliev'in elinden nişanını alan Yusuf Hüseyin Babekoğlu da dedesi ve babasından sonra ülkenin kuzeyindeki Belene Toplama Kampı'nda hapis yatmış olan "ÜÇÜNCÜ NESİL MAHKUM" olduğunu belirtti. Halen Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinde Öğretim Görevlisi olan Yusuf Hüseyin Babekoğlu ise ülkenin Doğusundaki Varna bölgesinde, 1988 yılında kurulan Bağımsız İnsan Hakları Koruma Derneği'nin Başkan yardımcısı olarak görev yaptığı gerekçesiyle önce okuduğu üniversiteden atıldı, ardından sürgün edildi. "Bizim muhalefetimiz, aslında Bulgaristan'ın insan hakları için mücadele veren en radikal muhalefetiydi" diyen Babekoğlu, "Er veya geç gerçekler ortaya çıkar, hak yerini bulur" ifadesini kullandı. Dedesinin bir süre Belene'de mahkum olduktan sonra babasının da oraya yollandığını anlatan Babekoğlu, "1985 sonrası bir yıl babamdan haber alamamıştık. Yaşayıp yaşamadığın bile bilmiyorduk" diye konuştu.
Bulgaristan'daki Mayıs Olayları'nın zemini yaratan bir direniş ağı oluşturan Babekoğlu, yurt dışına kaçmaya çalışırken yakalanarak, Belene kampına yollanmış. Eski rejim, iradesini kıramayacağını görünce kendisini sınır dışı ederek Avusturya'ya göndermiş.
Babekoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: "Biz asla terörist olmadık. Sivil, medeni bir savaşım yaptık. Bulgaristan'da Türklerden kaynaklanan bir bölücülük hareketinin olabileceğine inanmıyorum. İstediğimiz tek şey olduğumuz gibi, rahat bir yaşam sürdürebilmekti."
Bulgaristan'daki o dönemle ilgili hala bir çok gerçeğin halktan saklandığını paylaşan Babekoğlu, "Umutluyum. Türk ve Müslümanlar eninde sonunda haklarını elde edecek. Bazı çevreler mani olmasına rağmen bu haklarına tam olarak kavuşacaklar" dedi.
Bulgaristan hükümeti tarafından ödüle laik görülen Demokratik İnsan Hakları Ligi'nin Başkan Yardımcısı Ali Ormanlı özel nedenlerden ötürü törene katılamadı.
- Todor Jivkov dönemi
Bulgaristan'ın devrik diktatörü Todor Jivkov'un komünist rejiminin 1985 yılında Türk ve Müslümanlara karşı giriştiği asimilasyon kampanyası sonucu ülkede özüne ve dinine sadık kalan çok sayıda insan mahkum edilmiş ya da sürgüne yollanmıştı. Rejimin yıkılmasına neden olan azınlığın iradesini kıramayan komünistler iktidardan düşmeden önce 450 bin kişiyi Türkiye'ye göçe zorlamıştı. (10 Haziran 2015 Çarşamba)
ELEŞTİRİ, YORUM VE KATKILAR:
1 YORUM: 
Adsız dedi ki...
1984-5 yılları gerçekleşen kalkınmalar kendiliğinden olduğunu zannedersiniz birileri zaten o kalkınmaları üstlenmiş "biz yaptık" tarihe kendilerini gerçek gaziler olarak geçirmeye çalışıyorlar. Kendilerini gazi bilenler ve her gösterilerde ön planda duranlar her platformlarda ileri geri konuşanlar 1983-4-5 hatta daha eskilere bile dayanan sessiz kalırlarken, sürgün edilen yerlerde susarken birleri Bulgaristan'da ikamet eden Türk bölgelerini sessiz sade bir şekilde dolaştılar ve BG Türkünü Bulgar'ın o korkunç planını anlattılar ve ulusal çapta bir gösteri hazırlıkları yapmışlardı…
Bu ne anlama gelir bilir misin: kedinin bıyığının altından fare geçirmek. İşte o sessiz kahramanlar bunu yaptılar BG Türkünü her bölgeye hücre evleri kurarak toplu bir direnişe hazırladılar.
Bu gün bazılar hayatta değiller bazıları da sessiz Allahtan başka kimsenin takdirini beklemeden sade bir hayat yaşamaktalar. Şaşırmayın araştırın "Bılgarsko natcıonalno osvobodıtelno dvıjenıe" "Demokratıçna liga" yıllar sonra ortaya çıktı. Bu tür örgütler 1983-4-5 yılları vazifesini yapıp ceza evlerine girenlerin kurdukları örgütlerin devamıdır.
O yiğit çocukları hiç bir zaman ön plana çıkarmazlar eğer çıkarırlarsa her şeyden önce BG yaşayan Türk çocukları anadili eğitimi okullarda zorunlu olması için konuşmalar yapacaklar ve arkası çorap söküğü gibi gelecek olduğundan dolayı BG hala çalışan eski DS derin devleti kendilerine zorluk çıkarmayacak birilerini 1984 gazisi ilan edip olayı kapatmak istiyorlar.
O üç arkadaşı tebrik eder hayırlı olsun. Kimseler tarihi isteseler de değiştiremez.

12 Haziran 2015 Cuma

Prof. Dr. ATA ATUN (KKTC) AB'ye Ne Kadar Güvenilir?..

 AB'ye Ne Kadar Güvenilir...
(Ortodoks değiliz, bizi kendinden kabul etmiyor da ondan!...)‏
Prof. Dr. ATA ATUN
Avrupa Birliği’nin ne kadar tarafsız olduğunu veya da bir başka tanımlamayla tarafsız olabilmeye ne kadar yaklaşabildiğini son yayınlanan Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye raporunda açık ve net olarak görmek mümkün.
Avrupa Birliği nerede tarafsızmış, nasıl tarafsızmış, kim demiş, neden söylemiş pek de anlamış da değilim, nerede yazdığını da hiç bulamadım. Zaten Avrupa Birliği’ne inanmamak için onlarca, yüzlerce neden var ortada. Yakın tarihte kim ve hangi tıynette olduklarının tümünü bulmak mümkün.
Avrupa Birliği’nin Kıbrıs konusuna bakışı at gözlüğü ile. Gözleri sadece Rumların istediklerini görüyor ve kulakları da sadece Rumların söylediklerini duyuyor.
Türkiye’den Kıbrıs’tan askerini çekmeye başlamasını ve kapalı bölge Maraş'ı da BM'ye iade etmesi isteniyor Avrupa Parlamentosu’nun bu yüzkarası raporunda. 1974’den öncesinde aklı neredeydi, gözleri neredeydi Avrupa Birliği’nin bizler soykırıma uğrarken. O dönemde ağzını açıp tek kelime söylemeyen AB, şimdi olaylar tersine dönünce Rumları desteklemeye, her ortamda da konuşmaya başladı.
Eğer Avrupa Birliği Kıbrıs konusunda adilane bir çözüm istiyor idiyse, bu raporda Rumlara masaya oturması ve Türkleri ”eşit ortak” olarak kabul ederek müzakerelere başlaması çağrısı yapardı, Maraş’ın iadesini isteyeceğine.
Al tarafsızlık iddialarını çal başına demek gerekiyor aslında Avrupa Birliği’ne. Yüzyıllardır Türklerin, Avrupa Birliğinden yemediği kazık kalmadı. Biz garantörüz diye diye Girit hem elimizden uçtu gitti, hem de Girit’te yaşayan Türk kalmadı. Canlarını kurtarmak için bütün varlıklarını arkalarında bırakarak, halk tabiri ile cascavlak kaçtılar, kaçamayanlar ise katledildiler. Osmanlı devleti Avrupalılara güvenmenin bedelini, Girit adasını kaybetmekle ödedi. Öldürülen kardeşlerimiz, topraklarını ve varlıklarını bırakıp kaçan yurttaşlarımız da hediyesi oldu bu güvenin.
Avrupa Parlamentosu bu son kararı ile Avrupa Birliği’nin Kıbrıs Müzakerelerinde açık ve net olarak Kıbrıs Rum tarafını desteklediğini ortaya koydu. Tarafsız olmadıkları nedeni ile de müzakerelerde yer almamaları, rol almamaları ve arabuluculuk yapmamaları gerekmektedir eğer kendilerini adil insanlar olarak görüyorlarsa.
Rumların yatıp kalkıp dua ettikleri gibi de Avrupa Birliği’nin, kurulması bazılarının rüyalarını süslediği “Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti”nin garantörü olması ve Türkiye’nin garantörlüğünün de kaldırılması söz konusu bile değildir.
Başkaları unutmuş olabilir ama Avrupalıların gözlerini kırpmadan gerçekleştirdikleri katliamları ben unutmadım. Fransa’nın II. Dünya savaşını kazanmak için Cezayir halkına bağımsızlık vaat ederek yanlarında savaşmalarını sağladıktan sonra savaş bitince verdikleri sözü tutmalarını isteyen on binlerce Cezayirliyi gözlerini kırpmadan öldürmelerini unutmuş değilim. Belçika’nın, Kongo’da yaptığı katliamı ve Patrice Lumumba’yı ormanda kalleşçe öldürmelerini de unutmadım. Aynılarının gelecekte bizim de başımıza gelmeyeceğini hiç kimse garanti edemez.
Avrupa Birliği’ne ve Avrupalılara güvenmek için Kıbrıs Türkçesi ile “Softoroz” (herşeye inanan aptal)  olmak gerekiyor.       
Ata ATUN