“İLERİ
DEMOKRASİ”
DİKTATÖRLÜĞÜ!..
Atilla Kart, Konya Milletvekili
“Tevil
etmeye gerek görmeden ifade ediyoruz; Türkiye’de bir Diktatör var. Türkiye’de
Diktatörlük rejiminin nihai dinamikleri hayata geçirilmek isteniliyor.
Diktatörlüğün tüm tezahürleri Türkiye’de yaşanıyor. Tarihte yaşanan diktatörlük
süreçleri Türkiye’de yaşanıyor.
Toplum;
inançlar, etnik yapılar, tarihi değerler, Cumhuriyet değerleri, sosyal ve ekonomik gruplar üzerinden
ayrıştırılıyor. Nefret söylemi Diktatör
eliyle tırmandırılıyor….
Yaşadığımız rejimde; Siyasilerin,
Muhaliflerin özel hayatları yasa dışı yollarla izleniyor, görüntüleniyor. Bu
görüntüler İktidar tarafından şantaj ve tehdit aracı olarak kullanılıyor. Fail
ve sorumlular bulunamıyor. Başbakan Yardımcısına suikast iddiasıyla Kozmik Odalara
giriliyor. Devletin stratejik sırları deşifre ediliyor. Ancak suikastın sorumluları bir türlü
bulunamıyor. Kamuoyu gelişmelerden her nedense bilgilendirilmiyor.
Gizli
sürdürülen adli soruşturmalar Hükümet’in gayri resmi organı niteliğindeki basın
organlarına Kolluk tarafından servis ediliyor, Şüpheliler
itibarsızlaştırılıyor, infaz ediliyor; ancak servisi yapan mekanizmalar tespit
edilemiyor.
ÖSYM odaklı; KPSS, Yargıçlık
Sınavları, TUS, Komiser Yardımcılığı Sınav Soruları servis ediliyor, ancak failler
bir türlü ortaya çıkarılamıyor. Yargı da karartma ortamına iştirak ediyor;
Konya’da kömür ve gıda yardımlarının dağıtıldığı bilgileri içeren Sosyal
Yardımlaşma Vakfı Defteri kayboluyor, failler her nasılsa tespit edilemiyor,
Savcılıklar takipsizlik kararı veriyor. Enerji Bakanlığı bağlantılı olarak 1
Milyar Dolar seviyesinde kömür yolsuzluğu yapıldığına dair Hazine Raporları
esas alınarak Savcılığa suç duyurusu yapılıyor. Savcılıkta dosya 3 yıldır
sümenaltı ediliyor faillere ulaşılmıyor. Gece yarısı Torba Kanun uygulamasıyla
bu yolsuzluğun araştırılması engelleniyor. İktidara mensup Milletvekillerinin
yolsuzluk fezlekeleri kayboluyor, ortadan kaldırılıyor, bu işlemleri yapan
Savcı bir türlü bulunamıyor.
Basın
üzerinde oto sansür kurumsal hale geliyor, oto sansürün yeni yöntemleri
gelişiyor, muhalif gazetecilerin karşısına Hükümet Komiseri niteliğinde
zaptiyeler yerleştiriliyor. Muhalif olmanın sembolü karikatür sanatı, İktidar
sözcülüğünün temsilciliğine dönüşüyor… Karikatür sanatı nitelik değiştiriyor.
Bu
rejimde: Uludere faciasının, Suriye’de düşen uçağın, 29 Ekim kutlamalarına
ilişkin istihbaratın nereden geldiği bir türlü öğrenilemiyor. Devlet eliyle
karartma uygulanıyor. Deniz Yıldırım ismindeki bir Gazeteci hakkında Yargıç ve
Savcı dışında birileri “tutukluluğun devamına” şeklinde yazılı not düşüyor,
Deniz Yıldırım tahliye edilmiyor. Bu notu düşen, bu kararı veren illegal merci
bir türlü ortaya çıkartılamıyor. Bir milletvekili veya bakan hakkında 2004
yılında İsviçre’den valiz dolusu döviz getirdiği iddiaları basında yer alıyor,
ancak olay tahkik edilemiyor. Yazıdaki iddialar tekzip dahi edilemiyor…
Bu rejimde; Başbakan hakkında
İsviçre’de 8 ayrı banka hesabının olduğu iddiaları dile getiriliyor. Ancak,
Başbakan ilgili ülkeden aksine bir belge alma girişiminde bulunmuyor. Kamuoyu
da bunları konuşamıyor, konuşamaz hale geliyor. Suudi Arabistan Kralının,
Başbakan ve Cumhurbaşkanına verdiği hediyelerin tutarı ve akıbeti bir türlü
öğrenilemiyor.
Bu
rejimde; Yargı’da Hakkı Manav’lar yaratılıyor. Mahrumiyet bölgelerinde 1 ay
görev yapan Savcı’lar, Yargıç’lar Adalet Bakanlığı bünyesine alınıyor. Şehit
düşen Doğu Beyazıt ve Ovacık Savcı’larına Koruma verilmiyor. Hükümet ile yakın
ilişkileri olduğu bilinen Danıştay başkanı, suç örgütü üyeleri ile 3 kez ve ayrıca
özel araçta görüntüleniyor. Ancak, hakkında yargı prosedürleri işletilmiyor ve
Danıştay kurum olarak zan altında bırakılıyor. Yurtdışında yaşayan
vatandaşlarımızın emek ve tasarrufları üzerinden yolsuzluk yapan Deniz Feneri
sanıkları Hükümet eliyle korunuyor. Alman Yargı Organlarının tespit ve
hükümlerine göre “100 Yılın Soygunu Olan” bu yolsuzluğu soruşturan Savcı’lar
görevden alınabiliyor. Yolsuzluk yapanları korumak için Hükümet Üyeleri’nin
“Köstebeklik” yaptığını gösteren bulgular ortaya çıkıyor. Adalet ve İçişleri
Bakanı soruşturmaya müdahale ediyor, delilleri karartıyor…” devamı var:
(Yorumsuz Olması Gerekti) !…
“Bu
rejimde ‘Ağaoğulları’ yaratılıyor. Ağaoğulları kavramını, Kamu yönetimindeki
hukuksuzluk ve haksızlıkları ifade anlamında kullanıyoruz. Bu yolla Kamu
alanları, orman alanları talan ediliyor. Ancak, unutulmamalıdır ki, Ağaoğulları
sonuçta Diktatör’lerin elinde patlar, toplum ağır bedeller öder. Diktatör,
açlık grevinin 50. Gününde olan insanları taciz ediyor, buna tenezzül; İnsaf ve
vicdanla bağdaşmayacak şekilde ölüm sınırındaki insanları rencide ediyor.
Diktatör, ülkenin Cumhurbaşkanı’nı hedef alarak , “Benim Valim’e nasıl talimat
verirsin….” diyerek aslında faşizan zihniyetini itiraf ediyor. “Ben Devletim”
diyor. Demokrasiden, insan haklarından, Devletin sorumluluğundan nasibini
almadığını bir anlamda itiraf ediyor, tescil ettiriyor. Vali’nin,
Cumhurbaşkanını ve Devleti temsilen görev yaptığını kabullenemiyor. Devletin
Vali’lerini, Parti’nin Vali’leri ve kendisinin çalışanı zannediyor.
İşte
bu ülkede faşizan süreç yaşanırken, Siyasi İktidar bir taraftan da, Darbeleri Araştırma Komisyonu adı altında
“Sanal bir gösteriyi” sergiliyor. Bu gerçekler daha da çoğaltılabilir. Bir
belgenin İngilizce fotokopisini ilişikte sunuyorum. Tercümesini yaptırdık. ABD
Ankara Büyükelçiliğinin düzenlemiş olduğu 24 Kasım 2008 tarihli bu belgeye
göre;
Türkiye
Cumhuriyeti Emniyet Genel Müdürlüğü, Silivri ve bağlı davalarla ilgili olarak
ABD Elçiliğine raporlama yapıyor, brifingler veriyor. Yaptıkları açıklama ve
değerlendirmelerde, soruşturma ve yargılamalar sonucunda, şüphelilerin
mahkûmiyetinden emin olduklarını dile getiriyor, ayrıntıları anlatıyorlar.
Emniyet birimleri yargılama yapıyor, hüküm kuruyorlar…
Mezkûr belgeye göre; Başbakan’ın,
Silivri soruşturması ve bağlı dosyalarla ilgili olarak davayı yürütenlerle
haftalık toplantılar yaptığı ifade ve tespit ediliyor. Ortaya çıkan tablonun
özeti şudur: Başbakan, Silivri ve bağlı olaylarla ilgili soruşturma
dosyalarının doğrudan içindedir. Kolluk gücü, Siyasi iktidarın emir ve
talimatları doğrultusunda görev yapmakta; Bu çalışmalarda, ABD mercilerinin
izni ve icazeti alınmakta, bilgilendirmeler yapılmaktadır. Bu tablo, aslında
şaşılacak ya da yadırganacak bir tablo değildir. AKP’nin Türkiye’yi getirdiği
dramatik ve kaçınılmaz sonuçtur. Esasen; bir ülkede Diktatörlük varsa,
Diktatörlük rejimi kurumsal hale gelmiş ise, Diktatör kaçınılmaz olarak yurt
dışı dinamiklerle ilişkiye girer. Bu ilişki türü ve niteliği konjonktüre göre,
Okyanus ötesi de, berisi de olabilir.
Bir ülke; siyasi ve ekonomik anlamda
nasıl sömürgeleştirilir, nasıl ayrıştırılır?
Bu
tarihi süreçten söz ediyoruz. Bu süreç öyle bir süreçtir ki, sürecin sonunda;
Yargı mekanizmaları kritik davalarda delilleri araştıramazlar, delillerden
korkar hale gelirler. Zira deliller araştırıldığında Yargı mekanizmasının
illegal yapılanma içinde olduğu ortaya çıkar. Türkiye’de Mahkemeler,
gerçeklerin ortaya çıkmasından korkmaktadır. Bunun en bariz ve acımasız örneği
Balyoz Yargılamasında ortaya çıkmıştır. Böyle bir tabloda, adalet, hukuk ve
toplumsal barışın tesisinden söz edilemez. Böyle bir sürecin devamında
kaçınılmaz olarak intikam ve husumet tohumları yeşerecektir. Bir toplum işte
böyle ayrışır, böyle ayrıştırılır.
Değerli
Basın Mensupları;
Diktatör’ler;
kişisel ve siyasi hırsları uğruna ve ayrıca Devlet yönetiminde yaratmış
oldukları yolsuzlukları ve hukuksuzlukları kamufle etmek amacıyla, İç ve Dış
Savaş dahil, Türkiye’yi her maceraya sürüklemekten kaçınmayacaklardır. Bu
kaygımızı halkımızın dikkat, takdir ve sorumluluğuna tevdi ediyoruz.
Narsist
bir özgüvenin; Kifayetsiz ve muhteris bir yönetim anlayışının;
Marazileşen
bir kibrin yol açtığı ve açacağı kabirlerden söz ediyoruz…
Elbette
umudumuzu ve kararlılığımızı kaybetmiyoruz; Halkımız 29 Ekim tarihinde
Cumhuriyet’in kurulduğu Ulus Meydanından haykırmış, bu oyuna izin
vermeyeceğini, demokratik yollardan hesabını soracağını, dile getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşları arasında “Ötekiyi” yaratmadan hep birlikte
Haramilerin Saltanatına son verecek, yeniden Bağımsız Türkiye’yi inşa
edeceğiz…”
Atilla Kart, Konya
Milletvekili,
02.11.2012 tarihli Ankara Basın Toplantısı;
Tam metin..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder