26 Ocak 2011 Çarşamba

KKTC ve Arestis Davası

Yalçın KOÇAK;
KKTC ve Arestis Davası 
18. dönem Sakarya Milletvekili Yalçın KOÇAK (ortada)
ARESTİS DAVASININ AİHM’de Reddedilmesi için fedakârlık ve alicenaplık göstererek bilabedel çalışan, uğraşan, dididen, çarpışan; Başta ASAM Başkanı Sn. Şaban GÜLBAHAR olmak üzere; Kıbrıs uzmanı Sn. Sema SEZER’e, Yürekli Kadın Sn. Banu AVAR’a, Emekli Genel Kurmay Adli Müşaviri Şadi ÇAYCI’ya, O günkü TRT Genel Müdürü Sn. Ali GÜNAY’a, Emekli Kurmay Albay Mustafa ERTURAN’a, Avukat Mehmet Emin NEHROZOĞLU’na,ve Zamanın Kalem Ustası, Hürriyet Gazetesi Köşe Taşımız Yalçın BAYER Beyefendiye, “Ülkemizin milli menfaatlerini gözeten ve kollayan marifet ve insiyatif gösteren bu aziz insanlara Teşekkürden başka iltifat bulamamanın acziyle”    YALÇIN KOÇAK
***
Yalçın BAYER
LOİZUDU’ya milyon dolar ödeyerek Türk ordusunun Kıbrıs’taki varlığının işgal olduğunu kabullenen AKP iktidarı ve Başbakanı Erdoğan… Şimdi de İngiliz uyruklu Orams davası Rumların ve Yunanlıların karar merciinde söz sahibi oldukları Avrupa Birliği Adalet Divanı’nda (ABAD) neticelendirilecek. Rumların ve Yunanlıların karar verme merciinde olduklarına göre sonucun ne çıkacağını merak etmek bile abesle iştigal olur. Elbette karar Rumların lehine çıkacak.
Sayın Erdoğan’a soruyorum. Hani Kıbrıs’tan bir asker mi çektik, bir karış toprak mı verdik diye hiç hicap duymadan doğruları söylemiyorsun. Şimdi başka bir yalanı da sergiliyorsun. Ne diyorsun, Kıbrıs’ta bir adım öndeymişiz. Ha de hayırlısı! Geçen yıl iki adım öndeydik, bu yıl bir adım geriledik. Sözün sonunda da Başbakan’ın politikası ’kazan kazan’mış. Ben merak ediyorum. Bu söylenenleri Hıristofyas’ın kuyruğunda Marşabba olan Talat’la mı başardınız. Yazıklar olsun ’Ne günlere kaldık ya Rabbim.’
ORAMS DAVASI NEDİR?
KKTC’yi yakından ilgilendiren önemli bir dava… Avrupa Birliği Adalet Divanı’nda (ABAD) görülmekte olan Orams davası, biçimsel olarak Kıbrıslı Rumlar ile İngiliz uyruklu Orams Ailesi arasında görülmekte ise de özünde Türkiye ve KKTC ile Kıbrıs Rum Kesimi arasındadır.
Olay şudur: 1974 Harekátı’ndan sonra Güney Kıbrıs’taki Türk taşınmazları Rumlara; Kuzey Kıbrıs’taki Rum taşınmazları da Türklere kalmıştır. 1975’te Denktaş ve Kleridis arasında Viyana’da varılan anlaşmada ’Nüfus Mübadelesi’ kararı alınmıştı.
Kuzey Kıbrıs’ta kalan Rumlara ait taşınmazlar belli ölçüler içinde Kuzey’den göç eden Türklere tapulanmıştır.
İşte Türklere tapulanan bu taşınmazlardan biri, daha sonra İngiliz uyruklu Orams Ailesi’ne satılmıştır. Güney Kıbrıs’taki Rum Mahkemesi, söz konusu taşınmazın Rum uyruklu eski malikinin başvurusu üzerine bu satın alma işleminden dolayı Orams Ailesi’ni tazminata mahkûm etmiştir.
Bu mahkeme kararı KKTC’de uygulanamadığı için, Orams Ailesi’nin İngiltere’deki mal varlığı haczedilmek istenmiştir. Konuyu inceleyen İngiliz alt mahkemesi, Rum mahkemesinin verdiği kararın KKTC’de icra edilemeyeceğini saptamış, İngiliz yüksek mahkemesi de konuyu ABAD’a havale etmiştir.
1 YUNANLI 2 RUM YARGIÇ
Şimdi ABAD’da görülmekte olan bu davanın kararının 2009 Mart ayında açıklanması beklenmektedir. Anılan davada, Alman raportörün hazırladığı rapor Rumlar lehine çıkmıştır. Beklentiler de kararın bu yönde olacağıdır. Bu kuşkuyu duyanlar pek de haksız değildirler. Çünkü davaya bakmakta olan bu mahkemenin başkanı Yunanlı, iki yargıcı ise Rum’dur. Üstelik bu iki Rum yargıçtan biri, AİHM nezdinde Türkiye aleyhine başvuruda bulunup tazminat kararı alan Myra Arestis’in eşi Yorgo Arestis’tir.
Bu davanın sonuçları, KKTC’de yaşayan yabancı uyrukluları ve Türkleri yakından etkileyecektir. Aleyhte karar çıkması durumunda; KKTC’de yaşayan yabancı uyrukluların ve Türklerin Rum mahkemelerince tazminata mahkûm edilmeleri ve bu mahkûmiyet kararlarının, yabancıların kendi ülkelerindeki mal varlıklarına, keza Türklerin de İngiltere’de ve diğer Avrupa ülkelerinde sahip oldukları mal varlıklarına el konulmak suretiyle uygulanmasının önü açılmış olacaktır. AKP iktidarı ve başbakanı, Kıbrıs davasını AB’ye havale ederek ne yapmaya çalışıyorsunuz?
Tanju MÜEZZİNOĞLU Tanju2002@Superonline.com
*** 
YALÇIN BAYER  04.03.2007   Kıbrıslı bir Türk olarak içim yanıyor
KKTC’deki mülk sorunu ve Maraş’la ilgili çok doğru tespitler içeren yazınızı okudum. Kıbrıslı Türk olarak hiç düşünmeden yazınızın altına imzamı atarım. Olayı bu kadar doğru ve net anlatan, bu kadar gerçeklere dayanan yazılar her zaman yayınlanmıyor maalesef. KKTC’de lüks arabalarda gezen Kıbrıs’lılar dışında orayı bir vatan olarak gören, bu olumsuz gelişmeler karşısında üzülen fakat ne kadar uğraşsa da sansür edilen ve sesini duyuramayan hiç de azımsanmayacak bir zümrenin de olduğunu belirtmek isterim. Maalesef bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu bilgi kirliliğinin bir benzeri 2003′ten beri Kıbrıs’ta yaşanmakta, kişiler Annan planı yanında ve karşısında olanlar olarak bölünmekte ve Annan planına karşı olanlar gerici ve faşist olmakla suçlanıyordu. Bugün içinde bulunduğumuz politik sahnede Rum liderlerin de açıklamalrına bakarak kimin ne kadar barışçı olduğunu görmek mümkündür.
Maalesef KKTC’de insanların cepheleşmesi ve bilgi kirliliği sizin de tespit ettiğiniz Maraş sorunu gibi sorunların çözümünde bizim haklı durumumuzu ortaya koyacak çalışmalar yapmamızı engellemiş, biz kendi kendimizle kavga ederken tabir yerindeyse atı alan Üsküdar’ı geçmiştir.
Maraş konusunu gündeme getirdiğinizden dolayı size yine teşekkür ederim. İzninizle yazınıza bir ek yapıp size verilen bilgilerden bir kısmının eksik veya yanlış olduğunu belirtmek istiyor bu konuyu da araştırmanızı rica ediyorum. Vakıflar kanunlarına göre hiçbir vakıf malı satılamaz, devredilemez veya el değiştiremez. Bu kurallar bütünü Kıbrıs Türk Vakıflar İdaresinin anayasa niteliğindeki Kıbrıs Türk Vakıflar Yasaları kitapçığında vardır ve Kıbrıs 1960 anayasası bu kurallara atıfta bulunup bu kuralları tanıyor. Yani kısaca Rumlar tarafından şu an devam ettiği iddia edilen Kıbrıs Cumhuriyetinin dayandığı 1960 anayasasına göre de Maraş’taki vakıf malları anayasaya aykırı bir şekilde el değiştirmiş ve gasp edilmiştir.
Bu konuyu siz de belirttiniz zaten ve bu konuda aynı düzlemdeyiz. Düzeltme Sayın Talat’ın açıklaması ile ilgili. Sayın Talat o sırada elimizde yeterince kanıt yoktu diyor fakat işin aslı bundan farklıdır.
Kardeşim KKTC’de avukatlık yapıyor ve Maraş’taki Türk mallarının tespit edilmesi konusunda komisyon kurulduğu zaman bu komisyon içerisinde yer alıp çalışmalar yaptı. Onunla yaptığım konuşmalarda bu konudan çok umutlu olduğunu ve şüphe götürmez bir şekilde Türk mallarının gasp edildiğini, bunun da çok kolay ispat edilebileceğini söylüyordu. Hatta tapu kayıtlarının kopyasını bizzat kendi gözlerimle gördüm. Burada vakıf malı önce bir Rum’a yasal olmayan bir şekilde devrediliyor, daha sonra bu Kıbrıslı Rum da malını varisine bırakıyordu. Fakat bu çalışma son sürat devam ederken bir gün kardeşimden çalışmanın durdurulduğunu duydum. Sebebini sorduğumda ise bugünkü konjonktürde Rumlarla sürtüşme yaratacak çalışmalar içerisinde olmamak gerektiği düşünülüyormuş(!). Bunu durduran bizzat KKTC’deki CTP hükümetidir. Sayın Talat’ın geç kaldık demeci doğru değildir. Bu çalışmanın yapılmasını bizzat kendileri durdurmuştur.
Bununla ilgili olarak Kıbrıs Türk Vakıflar İdaresi ile de görüşebilir ve bu bilginin doğruluğunu teyit edebilirsiniz.
Bu konuda elde edip yayınlayacağınız ek bilgi ve yazıların yanlışla doğruyu ayırmada çok etkili olacağını düşünüyor ve bunun Kıbrıs’ta ve Türkiye’de bu ihanete karşı çalışanlara destek olup güç birliği yapmalarını sağlayacağına inancım sonsuzdur. Her zaman dediğim gibi Kıbrıs’ta sadece Talat’lar yaşamıyor.
***
Cüneyt ÖZERDAĞ  
Bu belgeler neden AİHM’ye ibraz edilmedi
YAZIDA bahsi gecen Abdullah Paşa Vakfı bizim ailemiz büyükleri tarafından kurulmuştur. Elimizde olan muhtelif belge ve evraklar arasında 1936 senesinde vakıf evlatlarına (annem ve kardeşlerine) vakfın gelirinden ödenmiş olan gelirlerin makbuzları da mevcuttur.
1938’de Vakıflar İdaresi bu vakfın mütevellisi olan Mehmet Rahmi Beyi mütevellilikten alarak Abdullah Paşa Vakfını mazbut vakıflar arasına almış ve bu zamandan beri de aile büyüklerimiz bu vakıf konusuyla ilgilenmemişlerdir.
Tesadüfen Aralik 2006’da Kıbrıs ile ilgili muhtelif konuları bu arada da Maras’ta açılan davayı okurken Abdullah Paşa vakfının Maraş’ta büyük bir bölgenin sahibi olduğunu gördüm. Bu konuda ailemiz içinde hukuksal haklarımızı almak için gerekli çalışmalara başladık.
Vakfın su andaki mütevellisi Kıbrıs Vakıflar Örgütü ve Din İsleri Dairesi’dir. Türkiye’nin muhatap olduğu bu konuda, bu daire olayları bilmesine rağmen elinde mevcut olan evrak ve belgeleri her nedense ibraz etmemiştir veya belli politik nedenlerden ötürü mahkemeye vermemiştir.
AİHM’ye bu belgeler sunulmadığından dolayı da Türkiye ilk önce Arestis davasını kaybetmiş ve yüksek bir bedel ödemeye mahkum edilmiştir. Ayrıca bu konuda bekleyen Rumların davaları için bu önemli bir örnek oluşturacak, Türkiye’de bu bedelleri ödemekle cezalandırılacak.
KKTC Cumhurbaşkanı Talat ellerinde veriler olduğunu inkar etmiyor, fakat mahkemeye verilmesinin gereksizliğini, fayda getirmeyeceğini iddia ediyor. Ne yazık !!!
Bir Türk olarak topraklarımıza her ne sebeple olursa olsun sahip çıkılması gerektiğine inandığım için bu husustaki yardımlarını ve önerilerini rica ediyorum.
***
Eren SAGAY   13 mart 2007  Gerçek Gündem
Yalçın Küçük, Abdullah Gül’e ne yazdı?
ASAM’ın Kıbrıs uzmanı Sema Sezer, KKTC 1. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın da büyük katkısıyla ortak bir çalışma yürüttü. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne 1400 dava açan Rumlar, KKTC topraklarında 5 bin mülk ile ilgili hak iddia ediyor.
Bunun ‘pik noktası’ Arestis isimli bir Rum hanımın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne açtığı dava. Arestis, 850 bin Euro kazandı. Peki bu davaların amacı ne?
ABD Başkanı Bush Kıbrıs için, ”Ortadoğu’nun anahtarı” diyor. Fransa Rumlar ile üs pazarlığı yapıyor. Kıbrıs’ın, ‘’stratejik alternatifi” olan Mısır, Kıbrıs kozuna oynamak için, ”petrol çıkarma dümenine” çoktan yattı. Yüzmeyen ”uçak gemisi Kıbrıs’ı” elinde tutan güç İskenderun körfezini ve Ortadoğu petrollerini de ‘masrafsız” kontrol etme imkanına kavuşacak.
ABD, hesaplarını KKTC toprağında yapıyor. Kıbrıs’ın taksiminde kendisini her geçen gün bölgede iktidar tarafından izlenen politikalarla zayıflayan Türkiye’nin yerine koyuyor. İngilizler yıllardır ”üs” aldı oturdu. AB, sorunlara rağmen adayı içine soktu. Demokratik kuralarıyla yalan yere övünen AB, “sorunlu ülkeleri içine üye olarak almama” kuralını çoktan unuttu.. Türkiye, daha doğrusu iktidar Cumhurbaşkanlığı seçimiyle meşgul. Dış İşleri Bakanı aylar önce kendisini ”Rumlar Kıbrıs’ta petrol arayacak” diye uyaran KKTC Dış İşleri Bakanı Serdar Denktaş’a, ”aba altından sopa göstererek” adeta konuşmaması için baskıda bulunmuş..
Neyse…. Konumuza dönelim…
ÜÇ AMAÇ VE MARAŞ
AB, için için Maraş’ın yerleşime açılmasını planlıyor. Sözde Maraş Türk Askeri’nden arındırılarak Turizme açılırsa Kıbrıs’ın tamamının AB’ye ilhakında büyük bir engel aşılmış olacak. Lokmacı geçidi de bunun önemli bir adımı.
AB’ye, Maraş başta olmak üzere mülk davası açan Rumlar, ”KKTC’de Türkler üzerindeki emlak varlığını eritmek, Türklerin Kıbrıs’lı olma özelliğini tartışmaya açmak ve maddi zarar vermeyi” hedefliyor.. Tabii ki AB desteğinde…
KKTC’nin 1. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş yıllardır, ”Dava açılan toprak bizim. Rumlar Türk tapusu üzerine mülk yaptığı için kira vermeli.” dedi ama sesini duyuramadı. Ne demek istediğini ise yıllar sonra tam anladık…
Tez olarak ortaya sürdük…. İnşallah geç kalmadık…
TAPULAR TALAT’IN KASASINDA MI?
ARESTİS isimli Rum kadının AB İnsan Hakları Mahkemesi’nden kazandığı 850 bin Euro’luk tazminatın itirazı 7 Mart’ta doldu.
ASAM’ın Kıbrıs uzmanı Sema Sezer, ”itirazın yollarını” aradı. TRT’den Banu Avar dün yayınlanan Kıbrıs programı ile savunmaya destek verdi…
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ertuğrul Apakan, 7 Mart 2007 öncesi Arestis Davası’na sunulacak belgelerin AB İnsan Hakları Mahkemesi’nde sonuç alamayacağını savundu.
Tapu hikayesi şuydu:
”Maraş ve KKTC topraklarının tamamına yakını Osmanlı döneminden kalma. Arestis gibi Rumların da… Üstelik bu topraklar Lala ve Abdullah Paşa Vakıflarına ait. Uluslararası hukuk’a göre vakıf tapuları o devlet yıkılsa bile geçerli. Tıpkı İstanbul’daki bazı gayrimüslim mülkleri gibi.”
Yani…
Arestis dahil, Rumlar aslında Lala ve Abdullah Paşa Vakıfları’nın kiracısı. Daha doğrusu işgalci konumundalar…
Türkiye ve KKTC bu tapu örneklerini davada delil olarak sunmadı. Gerekçe, ”faydası olmaz”
Peki tapular nerede mi?
KKTC 2. Cumhurbaşkanı Talat’ın kasasında…
Ve KKTC Vakıflar Genel Müdürlüğünde…
İster inanın ister inanmayın…
YALÇIN KOÇAK’IN NOTER MEKTUBU
Hürriyet’ten Yalçın Bayer 3 Mart 2007 tarihinde Abdullah Gül’e duruma el koyması yönünde çağrı yaptı. ASAM’dan Sema Sezer toplantı üstüne toplantı yaptı… Lala ve Abdullah Paşa Vakfı’nın tapularının noter tasdikli örneklerini getirterek, Abdullah Paşa’nın adaşı Sayın Abdullah Gül’ün bakanlık yaptığı Dış İşleri yetkililerine sundu… Ama kapı duvar.
DP eski Genel Başkanı ve 17. Dönem Milletvekili Yalçın Koçak özellikle milli politikalarda oldukça duyarlı bir insan…
Sema Sezer’den Vakıf tapularını alan Yalçın Koçak, 5 Mart 2007′de Bakırköy’de bir notere gitti. Kendisini tanıttı. Dış İşleri Bakanı Abdullah Gül’e hitaben bir mektup yazdırdı. Lala ve Abdullah Paşa Vakfı tapularının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne sunulmasını tavsiye etti. Durumu kavrayan Noter çalışanları da Koçak’a özel ilgi gösterdi. Hemen kurye çağırdı. Abdullah Gül’e hitaben yazılan mektup yola çıktı.
Birkaç gün sonra Dış İşleri Bakanlığı koridorları Yalçın KOÇAK’ı Abdullah Gül’e hitaben sert bir mektup yazdığı haberiyle çalkalandı. Koridor haberine göre Prof. Küçük, Dış İşleri Bakanlığı ve Müsteşar Apakan’a neden vakıf tapularını İnsan Hakları Mahkemesine sunmadığının, ‘hesabını’ soruyordu…
Sonuçta Türk Dışişleri, ‘yararı yok’ dediği vakıf tapularını mahkemeye sundu…
Abdullah Gül ‘isteğini yerine getirdiği’ Yalçın KOÇAK’I aradı mı? Bilemiyoruz.
Kılıç kalemden keskin ama, hocam ‘yiğidin namı, kendisinden önce yürür’ misali isminizin kılıçtan da kalemden de keskin olduğunu bir kez daha anladık…
Peki Yalçın Küçük’ün Gül’e bir mektup yazdığı nereden mi çıktı?
Anlatayım efendim:
Heyecanlan noter personeli, Yalçın Koçak’ın nüfus bilgileri ile birlikte mektubu hazırladı. Ama küçük bir farkla. İsim olarak mektubun altına Yalçın Küçük ismini yazdı… Acele posta ile birkaç dakika içinde Ankara’ya yolladı..
Allahım sen nelere kadirsin…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder